Pazartesi, Ağustos 11, 2008

"Bir anın, yalnızca bir anın bütün bir hayatı kapladığı anlar..."

Günümüz şehir insanlarının paralar vererek, köylerde köy hayatı yaşamak istemesi ne acı bir şey. Kalktım sabah sabah televizyonda aynen böyle bir köye gitmiş bir sürü insanla yapılan röportajları izledim. Hatta birisi eminim ki Hugh Grant'le yapılıyordu zira adamın yüzünün gözlükle kapatılmamış tarafları ve tipi aynıydı ve sunucu nereli olduğunu sorduğunda, aynı ses tonuyla konuşmaya "London" diyerek başlayıp, beni bu saatte epey şaşırttı. En fazla iki haftalık tatillerini böyle ufacık köylerde şalvarlar giyerek, gözleme, batik yaparak geçirmek için bütün sene çalışmanın gereği yok oysa ki. Ama tabii kimse tüm ayatını orada geçiremez. Herkesin maksimum 3 hafta dayanabileceği bir tatil bu sanırım ve 3 haftadan sonra herkes internet, telefon, bilgisayar deyip duracaktır. Ben zaten düşünmüyorum bile böyle bir şeyi. Bana göre olmadığını çoktan biliyorum. Sanırım benim için en keyifli tatil büyük bir şehri sanki orada yaşayan yerel bir insanmışçasına gezinmektir. Bir de tek başımaysam ve kulağımda ara ara taktığım müziğim varsa benden daha keyiflisi olamaz. O şehirle ilgili insider infolar peşinde koşup, her birini uygulamak için uğraştığım bir hafta tüm senemin yorgunluğunu alabilir gayet. Bana göre değil deniz, güneş, kum. Zaten en son 10 sene önce denize girmiş, 4-5 sene önce de havuza girmiş bir insanım. O yüzden Kelebekler'e, Olimpos'a, Bodrum'a gidenleri anlayamıyorum. Hatta dün M.'a insanın deprem olduktan hemen sonra hissettiği o çaresizlik ve ufacık olduğunu farkettiği o anı yaşıyorum denizin ortasındayken dedim. Farkında olmadan sarfettiğim bu cümle epeyce şaşırttı benim kendimle ilgili.

Onun dışında, bu sabah çılgın bir amaçsızlıkla uyandım. Hiçbir şey yapasımın olmadığı gibi içimde bir kasvet de var. Yine bir geçen sene bu zaman sorgulaması yaptığımda, birinin yüzünü son kez gördüğüm gün olarak tarihe geçmişti bugün. Tam bir sene olmuş yani, ne acaip. Tabii son kez olacağını bilmiyordum ben ama muhtemelen kendisi gayet biliyordur taa o zamanlardan. Ertesi gün ise sinirimi bozacak olaylar yaşayacaktım ve aslında o zamanlar kararımı vermeliydim. Hatta bugün bu saatlerde içinde bulunulan taksiden de inmem gerekiyordu ama neyse artık. Olmuşla ölmüşe çare yok. (Bu sözü nihayet kullandığım için mutluyum.)

Sanırım üstteki paragrafı yazdıktan sonra 30-40 dakika falan geçmiş olmalı. Yüzbin tane ayrı şey düşündüm bu yarım saatte. Bugün havanın bulanıklığı gibi içim de. Şimdi gideyim sonra gelirim yine belki.

0 saçmalayan daha çıktı: