seinfeld etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
seinfeld etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Pazar, Mayıs 11, 2008

"Everywhere you go is swirling,.."

Bazen hapşırmaya başladığımda durduramıyorum kendimi. Seviyorum bunu.

"Bone up"ın ne demek olduğunu buldum az önce. Şöyleymiş:

Informal To study intensely, usually at the last minute.

Bunun dışında hayatımda sevdiğim çok fazla şey kalmadı bu üstüste hapşırıklarım kadar. Standart olan şeyleri bir yana koyuyorum. Nedir onlar, hemen sayalım: Aile, arkadaşlar, Paul, müzik, sevilen belli aktiviteler vs...

Bunlar dışında öyle bir şey çıksın istiyorum ki bazen, bir anda her şeyi unutabileyim onun dışındaki. Bir süre bu standartlar olmadan yaşayayım onların eksikliğini hissetmeden. İçim dışım o çok sevdiğim yeni şey olsun. İlk akla gelen "aşk" seçeneğini hemen eliyorum ama izninizle. Zira kendisinden koşarak uzaklaşıyorum bana yaklaştığını görünce. O zaman da ne kalıyor geriye bilmiyorum.

Cumartesi gününü alışveriş merkezinde arkadaşları ağırlayarak geçirdik K. ile. Birileri gitti, birileri geldi. Alışveriş Manzaraları'nan fırlamış hallerimiz, konuşmalarımız ve yaptıklarımızdan sonra Peppermill'de güzel bir şişe şarap, yiyemediğim bir tabak spagetti ve sonrasında eve dönüş... Üretilen hiçbir şeyin olmadığı ve bu yüzden sonunda sıkıntı biriktirdiğim bir günün sonunda gece gece otururken atılan birkaç mail... En sonunda da yatak: günün en anlamlı ve üretken kısmı. En azından rüya görüyorum; bilinçaltım çalışıyor, boş durmuyor. Büyükşehir çalışıyor tadındaki sloganlar geldi aklıma şimdi.

Bugünse aklım o kadar dağınık ki, Seinfeld'in bir bölümünde Elaine'in dönen tekerleklere bakıp ağzından salyalar akacakmışçasına dalıp gitmelerine benzer bir hal içindeyim. Hiçbir konuya odaklanamıyorum. Saçmalıyorum. Dün K.'a "Hayatımda bir değişiklik olsun istiyorum anlıyor musun?" diye çıkıştım, o da bana "Evet, ben ve mağazadaki herkes biliyoruz artık bunu" dedi. Utandım biraz.

Hiçbir şey istediğim gibi değil; hiçbir şey istediğim kadar rahat değil; hiçbir şey tam değil; hiçbir kedi benimki kadar güzel değil; hiçbir yatak benimki kadar rahat değil. Hayatımın şu noktasında durumumu bu kadar güzel özetleyen başka bir söz dizimi bulamazdım sanırım.

Bir de başlık bulamadığımda yazdıklarıma, ne yazdıysam yazayım siliyorum her şeyi.m Kapıyorum pencereyi. Hayatım için de bir başlık bulamadığımdan olsa gerek, kapadım kendisini bir süreliğine. Bulana kadar da böyle kalsın artık, ne yapalım...

Cuma, Aralık 14, 2007

Anahtar

Anahtar diye bir öyküm vardı. Onu yazmayacağım.

Bir arkadaşımla birbirimize müzikler yollarken -"müzikleşmek" dedim ben buna az önce, aklıma geldi de, uyumlu müzik zevklerinin olması ne güzel insanların. Sonra o insanların birbirlerini bulması daha da güzel. Hiçbir zaman aynı olmayacak yorumlar bir anda birbiriyle örtüşüyor, sarmaşık misali içiçe geçiyor, yepyeni tamamlanmış ifadelere dönüşüyor. Belki hiçbir zaman tamamlanmıyor ama olsun, yavaş yavaş çözülen bir puzzle gibi, parçalar yerine oturdukça mutlu hissediyor insan kendini hayatın bütün zırvalıklarının sırtına yüklediği olumsuzlukların arasında bile olsa.

Müzik delisi iki kişinin müzik zevki birbiriyle uyuştuğu zaman, birbirlerine farkında olmadan içindeyken hayatta en büyük zevki yaşadıkları odaların anahtarlarını veriyorlar sanki. Ara ara o odalara sürpriz bir şekilde dalıp, oraya buraya hediyeler bırakıyorlar diğeri heyecanla açsın ve mutlu olsun diye. Tek bir karşılık beklemeden diğerinin çok seveceğini bildiği şarkıları oraya buraya saçıyorlar. Jerry Seinfeld'in evi gibi birbirlerine uyumlu olan bu insanlar birbirlerinin odalarına ellerindeki anahtarlarla fütursuzca girip çıkıyorlar ve tek istedikleri diğerini mutlu etmek, eksik olan parçalarını kendilerindeki parçalarla bütüne ulaştırmak için ufak adımlar atmak...

Birisi vardı. Anahtarlarımız vardı bizim de böyle. Sanırım o Hudson Nehri'ne bense burada Gölbaşı'na falan attık anahtarlarımızı. Şimdi başka anahtarlar ediniyorum kendime. Başkalarına veriyorum kendi anahtarlardan arada farkında bile olmadan. Daha temkinliyim ama, orası kesin. Artık hediyeleri kimseye etiketlemiyorum ki sonradan o hediyeleri tekrar tekrar açtığımda karşıma zıplayan korkunç maskeli suratlardan çıkmasın ve onlardan alacağım hazzı kaybetmeyeyim diye.

Sanırım insan bencilce şarkıları sevmeli sadece; söyleyeniyle ilgilenmemeli. Tıpkı "You love the song, not the singer" diyen eski bir şarkıdaki gibi... Aşkın kendisi varken, insana aşık olmak niye?