koç etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
koç etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Pazartesi, Şubat 11, 2008

"Ghosts in the photograph never lied to me..."

Bugün içimde birini daha Apple ailesine katacak olmanın mutluluğu vardı. Kızkardeşim Apple'a attığı tüm o boklardan sonra bir gün elinde 16lık (yaş gibi oldu değil mi) iPod Touch ile geldiğinden beri hayatta herkesin bir gün bir Apple oyuncağı olacak diyordum ki D. dün bana bir iPod'da kendisinin istediğini söyledi. Ben de onu yalnız bırakmadım tam da onun istediği gibi. Cepa'ya gidildi. Apple Premium Reseller'dan 80 gblık bir iPod almayı umarken, 160'lıkla çıkıverildi. Çocuklar gibi şendik. Bana neyse artık.

Sonra... Birkaç gündür Lost'un 4x02'sini izlemeye çalışıyorum. Evet, bu kişisel Lost tarihimde bir ilk. Tam izleyeceğim diye oturuyorum başına, takriben yirmi dakika sonra uyuklamaya başlıyorum. Yorgunum çok. Ne kadar uyusam yetmiyor. Geçen on aylık sürede çılgınca ayık geçirdiğim gün ve gecelerin ("What was that for?") acısı çıkıyor sanırım.

Esenboğa'ya beş dakikalık mesafede bir yerlere gidiyorum son bir aydır. Her gidişimde o camisiz minarelere gözüm takılıyor. Arada kulağımda "Ben otelde kalacağım" diyen bir ses yankılanıyor. O yolda, üzerindeki tüm anıları tüketene kadar gitmek istiyorum ve sanırım başarılı olacağım.

Biri var Koç burcu. Bir yerde tek sevdiğim adam kendisi. Verdiği ayarlarla, söylediği sözlerle beni çok eğlendiriyor. Pazartesi ve Perşembe günlerini tek eğlenceli kılan kişi o. "The Fountain" diyince ben, o Duchamp diyor. Daha ne olsun! İyi ki var işte.

Geçende Medea rüyalarımla ilgili ilginç bir çıkarım yaptı. Onunla ilgili daha net noktalara vardığımda yazmak üzere kendime bir hatırlatma bırakıyorum bu yazıya ve artık yatayım diyorum.

Uyku hiç bu kadar güzel gelmemişti.

Salı, Şubat 05, 2008

"I don't wanna be your friend, I just wanna be your lover..."

Kendimi birilerinin eline bıraktım... Öyle gidiyorum boş viteste. Radiohead veya Zero 7 dinlerken başka şansım yok sanırım. Bir de üstüne La Ritournelle çalarsa tamamen kopuyorum her şeyden herhalde. Uzun süredir kendimi rahat bırakmıyordum. Bugün bıraktım. Hayırlısı olsun demekten başka bir çarem yok sanırım artık. Her şey için çok geç kaldığım bir andayım. Şüphe doluyum.

Bugün ateş insanlarıyla konuşurken, six degrees of seperation denen teoriyi kanıtladık. Herkes birilerinin tanıdığı çıktı yine. Kadercilik denen şeyle deteminizmi birbirinden ayıran tek şeyin zamana yüklenen anlamlar olduğuna kanaat getirdim. Bazıları geçmişe yönelik sorgulamalar yapıp tümevarıyor ve onlara kaderci deniyor, bazıları ise geleceğe yönelik şimdiden yola çıkarak tümevarımlar yapıyor buna da determinizm deniyor sanırım. Az önce birine "içiyorum ve şu anda sonra söylediğim hiçbir şeyin sorumluluğunu kabul etmiyorum" demiştim. Yine aynı cümleye sırtımı dayamak istiyorum çünkü saçmaladığım konusunda paranoyalarım var.

Öyle bir gündü işte bu da. Onun tanıdığı x'in y'nin beraber olduğu g'nin sevdiği bir a'sı olduğunu farkedince şaşırdım. Hala şaşırmaktayım. O şaşkınlıkla bu halimle yapacağım en mantıklı yorumlar bunlar oldu. Yazıp saçmalayayım istedim.

Sanırım herkes kendi yaptığından sorumlu bu hayatta. Annemi sorguladığım kadar kendimi sorgulayabildiğim zamanlar yakın. Korkuyorum. Ama ayaktayım ve zırhlarımı itinayla çıkarıyorum.