Lockett Pundt etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Lockett Pundt etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Pazartesi, Nisan 30, 2012

Lotus Plaza - Spooky Action at a Distance

Az sayıda müzisyen/grup var aslında dinlemeyi hayatta bırakmam diyebileceğim. Çok müzik dinlediğim vakitlerden sonra, müzik konusunda ince eleyip sık dokuduğum şu son 1,5-2 yılda geriye kalanlara bakınca fark ettim bunu da. Deerhunter da bu gruplardan biri oldu. Yani öyle bir müzik ki onlarınki, dinlerken en iyi terzilerin ruhen ve fiziken sadece bana uygun tasarlayıp diktikleri kıyafetlerin içindeymişim gibi hissediyorum. Bir ara bu hayranlığım öyle bir boyuta gelmişti ki, bu blogun Radiohead/Deerhunter karışımında ibaret bir blog olmasından endişelenmiştim.

Lafın kısası gruba karşı bu hayranlığımın sebebi sanırım üyelerinin her birinin gerçekten çok hünerli oluşu. Deerhuner albümünü dinliyorum mutlu oluyorum tam yeni başka bir şeyler dinlemeye başlayacakken, Bradford Cox'un Atlas Sound'u yeni bir şeyler yapmış ona başlıyorum. Sonra o bitiyor, bu sefer de Lockett Pundt başlıyor. Bu haftasonu da Lockett Pundt'ın son albümünü dinledim. Yine son zamanlarda dinlediğim en kafa açıcı, en kaliteli ve aydınlık müziği yapmış, onu farkettim. Şaşırdık mı? Tabii ki hayır.

Kendisini zaten grubun diğer üyelerinden ayrı severim zira sevimlilik ve canayakınlıkta onları Deerhunter olarak izlediğim konserleri öncesi dikkatimi çekmişti. Gitarı mitarı bırakıp yanıma gelmiş, kırk yıllık arkadaşmışız da Viyana'da karşılaşmışız gibi mutlu, huzurlu sohbet etmiştik. 2009'daki ilk solo albümü The Floodlight Collective de yaratıcısı gibi kafamı dinlemek istediğim zamanlarda bana gerekli huzuru sağlamış bir albüm olmuştu. Lotus Plaza isminin ilk harflerinin sırrına erişen 13melek'in oluşum hakkındaki yazısının üzerine de şimdilik bir şey demeye gerek duymuyorum. En fazla görüp artırıyorum ve şuracığa koca bir konser bırakıyorum.

Çarşamba, Mayıs 27, 2009

"Yea of course"



Şimdi, sol başta oturan şu ikisi geçen hafta aynen yine böyle beraber otururlarken, o adamlardan pek bir güzel pek bir yakışıklı olan Lockett'ın bana facebook chat'ten "hello" diyesi tutmuş. O sırada bir yıl boyunca en fazla dinlediğim grubun günümüz anthemlerinden biri olabilecek son albümünün ikinci şarkısını söyleyen gitaristinin bana oradan "Hello" demesi benim için ilginç imgelere tekabül etmekte. Örnek verelim bir tanesine:



"Sevgili" Lockett dedi ki, buralardan hiç ses gitmemiş oralara. Emin mi diye tekrar sordum ama o dedi ki "Bir Bradford'a sorayım." O sorarken ben Lockett'la sohbet ettiğime mi sevineyim yoksa arkasında Bradford'ın oturuyor ve benim sorumun ona bu güzel adam tarafından sorulmuş olmasına mı bilemedim. O da "Evit" demiş. Baya bir süre güzel güzel konuştuktan sonra "Dublin'deyiz. Konsere çıkacağız şimdi" dedi . Ben de konserlerinin güzel geçmesi dileklerimi sundum. Ben yine oturduğum yerde Lotus Plaza ve Deerhunter dinledim, Dublin'de bir grup insan da bu insanları konserde canlı canlı izlediler. Burada hemen sözü iç sesime veriyorum: Bok!

Bu da böyle fantastik bir anı olarak dursun burada. Hatta tam olsun diye "Bu da böyle bir anımdır" diyeyim ve Turn It Up Faggot'ımı dinlemeyi sürdüreyim. Sonra da uyuyayım artık. Yine insomnia yine insomnia zaten.

Pazartesi, Mayıs 18, 2009

Mıymıy

Son birkaç gündür Lockett Pundt manyaklığım tuttu. Kendisiyle olur olmadık yerlerden bağlantılar kurdum. Bu sabah da aklımın içinde Red Oak Way çınlıyordu. Mırıldana mırıldana uyandım. Kendisinin fotoğraflarını buraya koymak isterdim ama izin mizin almak lazım. Başka bir ara artık.

İçimizdeki Şeytan bitti. Şimdi başka kitaplar bitirme uğraşındayım. yalnız Ayn Rand ile Sabahattin Ali'yi beraber okumak oldukça ilginç bir deneyim oldu. Bu da ayrı bir yazı konusu. Daha gözümü tam açamıyorum.

Bugün E. ile Seğmenler'e gidilip güneşlenilecek, güzel şarkılar dinlenilecek ve hatta paşa gönlümüz isterse içilecek. Bu aralarki huzursuz ruh hallerimi neye bağlayayım bilmiyorum bir de. En iyisinin beklemek ve olabildiğince keyifli vakit geçirmeye bakmak olduğunu düşünüyorum. Ama o keyifli vakitleri geçirirken de yüzümdeki ekşilik hemen belli oluyor. Bir şeylerin yanlış gitme olasılığı beni çıldırtıyor sanki ama define "bir şeyler".. Çaktırmadan kontrol deliliği mi yapıyorum diye kendimi deniyorum ara ara. Ama yok öyle bir şey de. Sanırım kendi kendimi huzursuz etmeye programlamışım kendimi hayatımın bir anında.

Aklımın benim dışımda hiçbir şeyle ilgili 2 dakikadan fazla bir yere odaklı halde kalamamasının sonucuna böylesi bir yazıyı sonlandırmak istiyorum. Akşama daha huzurlu bir halde tüm sinirimi toprağa akıtmış şekilde gelip buraya bir iki saçmalarım yine.

Şimdilik TED'den eğlenceli bir video gelsin o zaman.

Keith Barry does brain magic

Cuma, Ocak 30, 2009

Lotus Plaza - The Floodlight Collective

Bradford Cox'u akıl yaşı 13-15 yaş arasındakilerden beklenecek bir şekilde facebook'ta arkadaşı yapacak kadar hasta bir insanım ben mesela. "Allahım Deerhunter ne şahane gruptur!" temalı yazılarımdan birini daha yazmam istenmiyorsa, kabul edilsin hep beraber öyle olduğu, ben de susayım.

Bugün bu yazıyı bana yazdıran şey dolaylı olarak bu grup aslında. Lotus Plaza benim sevgili Deerhunter'ımın (evet benim) bir diğer yetenekli üyesi Lockett Pundt'ına ait olan bir yan proje. Steryogamın dediği gibi bir yan projeden beklenmedik ölçüde güzel bir albüm Lotus Plaza'nın The Floodlight Collective'i de. Henüz daha sadece Red Oak Way'i dinlemiş olsam da katılıyorum şiddetle bu yoruma.

Velhasıl, hemen dayanamayıp burdan da dinlensin istedim bu şarkı. Hani bazı şarkılar vardır, sizi tanımlayamadığınız kozamsı bir odanın içine sokar. O oda içinde yerçekimsiz bir ortamda ilk kez ve kim bilir daha sonra ne zaman yanından geçeceğiniz rengarenk nebulalara bakarak gülümsersiniz. Hatta belki de "Buraya bir şair yollamalılardı" falan dersiniz. Red Oak Way içimde, bana böyle bir tanımı yaptıracak bir yere koşarak tırmanıverdi.

Tanrı dream pop'ı, shoegaze'i ve güzel müzik yapanları korusun.