arşiv etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
arşiv etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Pazar, Mayıs 04, 2008

"The more you try to erase me, the more I appear"

Arşiv meraklısı ve tutkunu bir insan olarak, dün bir anda tüm mesajlarımın silinmiş olduğunu farkettim. Bir tek Muzo'nun twitter update'ini görünce inbox'ımda, büyük çaplı bir şok yaşadım. Telefonu söktüm çıkardım ne işe yarayacaktıysa zaten, ama evet bir işe yaramadı zaten. Yılların mesajları, anlamadığım bir şekilde gitti. Sanırım 1300 küsürdü sayısı da. Yıllar önce yine beni epeyce garip hislere sürükleyen bir dönemin arşivi uçup gitmişti bilgisayarımdan. Geriye dönüp baktığımda hep "Benim yapamadığımı, başka şeyler yapıyor" diyerek iyi hissetmiştim kendimi. Şimdi yine aynı hafiflik var üzerimde. Zaten yük olarak taşıdığım o arşiv, hafızası güçlü olan biri olarak hep yanımdaydı. Bazen beynimin kullandığım kısmının büyük bir yüzdesini geçmişi arşivlemek için kullandığımı bile düşünüyorum. Telefondaki arşiv beni arada sırada kendisini okutup yoruyordu. Acaba diyorum farketmeden, hatta kendime farkettirmeden diyelim, ben mi sabote ediyorum bir noktaya gelince arşivlerimi. "Uyurgezer" gibi, ben de transsal bir "mesajsiler"e mi dönüşüyorum? Yoksa yeniden "The Eraser" dinlemeye başladığımdan ironik bir durum mu yaratmaya çalışıyor teknoloji benim için?

Diğer yandan da arşivlerimin işlevselliklerini yitirip bana yük haline geldikten hemen sonra kendi kendilerini imha etmesi bana Görevimiz Tehlike'yi de anımsatıyor: "Bu arşiv kendini yük haline gelince imha edecektir." Aferin onlara.

Facebook da absürd işler yapıyor kendi kendine. Az önce farkettim ki hiç olmayacak birkaç insanla last.fm compatibility'mi ölçmüş şapşal şapşal. Haberim olmadan ne hakla yapıyor bunu anlayabilmiş değilim. Çok sinirlendim. Kırırım bu facebook'u, o derece.

Cumartesi, Şubat 09, 2008

"... he said girl you better try to have fun..."

"You stole the sun from my heart" dersem garip mi olur bilmiyorum ama bilmiyorum hakikaten! Umarım garip olur. Dışarda güneşi her ne kadar istemesem de içimde olsun biraz istiyorum. Olsun rica ediyorum.

Onu çok özledim. Onu değil aslında. Aklımda yarattığım bir "o"nu özledim ben. It's been seven hours and fifteen days. Oldu da geçti bile. Ama hala aynıyım. Bir bok değişmemiş. Hala yüzleri ona benzetiyorum (i could put my arms around every boy i see
but they'd only remind me of you). Hala ve ancak müziklerle ona ulaşabiliyorum. Arada bir orta parmağımı kaldırıyorum. Arada da pes ediyorum onu seven tarafıma karşı sürdürdüğüm o orta parmaksal savaşta. Hala arşivler, gürültülü ve insanların zıplayıp şarkılar söylediği bir yerde açılıyor; hala alakasız bir şarkıda akla bir Haziran günü söylenen "mümkünse küsmeyelim" sözü geliyor nasılsa. Kurumuşum sadece. Ağlamıyorum. Gçzyaşı dökmüyorum; sözde... Ve küstük işte. Küstüm sana ve senin temsil ettiğin ne kadar şey varsa. Sigur Rós eşliğinde hem de.

I hope you're feeling happy now...