the american analog set etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
the american analog set etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Cumartesi, Kasım 08, 2008

"For the kindness of strangers..."



Doğumgünüme 1 aydan az vakit kalmışken tedirginim. Kötü şeylerin tam da bu dönemlerde olması o kadar alışık olduğum bir şey ki, ne zaman böyle hissetsem kendimi yılın bu zamanlarında buluyoum. Biyolojik saatimde yerini almış bir başka saçmalık daha. Bu sene bu döngüyü kırabilirsem bir daha böyle hissetmezmişim gibi geliyor.

Onun dışında yazacak pek bir şeyim yok sanırım. Pek tatsız tutsuzum. Bu akşam İstanbul'dan G. burada olacak. Onunla ve İ. ile dışarılarda dolaşılacak, içilecek, dansedilecek. Tek değişiklik G.'i görmek olacak.

Birkaç gündür deli gibi yemekteyim. Bunun bir sonu olmalı demiştim. Bugünmüş sonu.

Güne üstteki bu pek güzel album art'ın sahibi olan The American Analog Set dinleyerek başlamanın bir ayrıcalığı var sanki. Ne zaman onları dinlesem beni kimsenin ulaşamamış olduğu bir yere götürüyor bu grup. Epey güvenli bir yer orası. Kafa sakinliğiyle güne başlamak gibisi de yok. Tavsiye mavsiye, şuradan Punk as Fuck, Gone to Earth ve The Kindness of Strangers indirile.

Kitabıma dalayım ben.

Çarşamba, Aralık 26, 2007

"I felt free and I felt lonely..."

Akşama bir partiye çağrıldım. Altuğ da dans edecekmiş; onu da izleyeceğim bu partide. Murphy's diye bir bar vardı hep duyardım ama genelde dansşinas insanların gittiği bir bar olduğundan mıdır nedir, bir kez bile gidip göreyim istemedim. Bugüne kısmetmiş.

Dans edebilen insanların hepsinin içlerinde bomboş bir oda olduğunu, o odanın içine hiçbir şeyi dahil etmediklerini ve dans ederken kendilerini binlerce insanın arasında olsalar bile o odanın içine attıklarını hayal etmişimdir hep. Dans edemeyenlerin içlerindeki her odanın ise, tıkabasa ayrıntılarla doldurulmuş olduğunu, duvarlarının o insanların benliklerini oluşturan tüm parçaların çılgın bir karışımından oluşan alacalı bulacalı renklerle boyandığını düşünürüm. O yüzdendir sanki onların hareketlerindeki tutukluk, utangaçlık. Yaptıkları her hareket kontrolsüz gelecek o odadaki her şeye. "Bu sen değilsin, ne yapıyorsun?" diye soracak o duvarlar korkusuyla adım atamazlar. İnsanın dans etmesi için boş bir odaya sahip olması, insanların arasında kontrolsüzce elini kolunu, ayağını bacağını oraya buraya salması ne büyük şans diye düşünür dururum ben.

Aynı şeyi insanın kendini ifade ettiği her yola uyguluyorum çokça. Birisi harika yazı yazıyorsa, o insanın tüm kimliğinden sıyrıldığı ve içinde utanmadan sıkılmadan istediği gibi yazabildiği bir odaya sahip olduğunu düşünürüm mesela. Seviyorum bu metaforu sanırım.

Benim içinde utanmadan bir şeyler yaptığım odalarım yok mu peki? Var tabii her insanda olduğu gibi. Bu oda mesela benim çocukça zırlamalarımı, mızıldanmalarımı, üzüntümü, sıkıntımı ve hatta son zamanlarda hiç olmasa da mutluluklarımı -bir zamanlar mutluydum ben, okuyan insanlar olduğunu bildiğim halde yazdığım bir oda. Burası aynı dans eden insanın odasında yaşadığı meditasyonumsu deneyimlere benzer şeyler yaşatıyor bana. I Heart Imagine Room demek istiyorum o halde.

Yaz boyunca dinlediğim ve absurd etiketlerle şimdilerde kendime cehennem ettiğim bazı şarkıları geri dönüşümden çıkarıp yeniden canlandırma çalışmalarım başladı. The American Analog Set ilk adım. "A" ile başlamak lazım tabii.

Yeniden yapılanma için, yapı bozumuna gitmek, tam da İpek'in dün benimle ilgili yaptığı bir tespite uygun olarak, benden başka bir tek Woody Allen'a yakışıyor. (hatırlayınız: Deconstructing Harry) Bir şeyler bozulduğunda, sıfır noktasına inmeden, o deneyimin üzerine bir kat daha çıkamıyorum. Önce sıfır, sonra kat. Önce fiş, sonra alışveriş. Orijinali "önce alışveriş sonra fiş"; biliyorum bunu pek uyanık veya yeni uyanmış okuyucu ama ters bir insanım ya hani. Onu vurguladım. Dikkatinizi çekerim: Yazar burada okuyucuya sesleniyor.

Öyle işte.