Pazartesi, Mart 30, 2009
"The child is grown, the dream is gone"
Pink Floyd'un yeri bende apayrıdır, herkeste de öyledir herhalde, ne bileyim. En azından öyle olmalı gibi düşünüyorum ben. Apayrı bir dünyadır onlar. Çok nadiren o dünyaya girsem de, o "nadiren"lik sevmeyişimden değil bazı şeylere cesaret edemeyişimdendir sanırım. Her dinleyişimde absürd bir yerimden tutup ölü taraflarımı gözüme gözüm sokmaya yemin etmişçesine dağıtır. Tam tabiriyle dağıtır. Her seferinde de bu şarkıyı en sona saklarım ki bana şu başlıktaki sözleriyle bana artık hiçbir şey için masum olmadığımı her şeyi bokunu çıkarana kadar yaşamış olduğumu anımsatsın diye. Bilirim ki en çok o gösterecek bir şeyleri bana. Canımı o sıkacak falan. Aman neyse, susuyorum ben. Yazmaya kalksam orta sondan başlayıp bu grubun bana hissettirdikleriyle ilgili kronolojik bir tarihçe çıkarırım burda ve sinirim daha da çok bozulur herhalde. İzleyin siz.
Pazar, Mayıs 25, 2008
Numb
Bugün U. ile oturduk sohbet ettik bol bol. Ben konuştum gerçi duraksız şekilde. Bir sonraki sefere de o konuşacak ben dinleyeceğim zevkle. Bugünkü konuşmamıza sponsor olan Sunrise Merlot Chile adlı şaraba teşekkürlerimi sunuyorum.
Sigur Rós'un Heima adlı dvdsini almıştım da bir türlü tam olarak izleyemedim. Güzel zamanlar için saklıyorum sanıyorum kendisini de. O güzel zaman geldiğinde baştan sona hatmedeceğim biliyorum.
Onun dışında yazacak pek bir şeylerim yok şimdilik. Yine hissetmeden yaşadığım bir dönemdeyim. Geçen gün aptal bir adama "numb" hale geldiğimi söyledim bir şeyle ilgili. O da anlamadı ben de sondaki "b"yi vurguladım. O da o sonraki "b"nin söylenmediğini söyledi. Allahın belası anlamıyor ki tabii o anlasın diye "numbbb" dedim. İyi ki düşüncesizce dürüstüm (sanırım patavatsız deniyor benim gibilere) hemen söyledim bunu ona. Güldü aptal. Yanlış anlaşılmasın bu konu değil sadece, kendisine aptal dememi sağlayan... Yüzlerce ayrıntı var ama tek birine bile değinmeye değmez.
Eurovision var tv'de. arada bakıyorum ama sürekli dinliyorum puanlamayı. Mor ve Ötesi denen grubu sevmiyorum zerre kadar. Bu yarışmayı da kaale almayalı yaklaşık bir 13-14 sene oluyor zaten. Trt'nin sunucusu her kim ise her zamanki gibi absurd yorumlarıyla gecemi şenlendiriyor. Yok İsveç'in sunucusu sarhoşmuş, yok Baltık ülkelerinden bize puan hiç gelmezmiş, yok efendim normalmiş zaten komşunun komşuya puan vermesi. Hayır nasıl bu kadar ciddiye alabiliyorlar veya ciddiye alıyor gibi yapabiliyorlar bu işleri. Mesela kim Türkiye'den Azerbaycan'a puan verir, neden verir de 12 puan alır onlar... Anlamsızlık diz boyu. Aman ya. Yatayım artık daha da anlamsızlaşmadan bir şeyler.
Çarşamba, Temmuz 18, 2007
Çok Şey
Hayatımın hiçbir döneminde senkronizasyon yüzünden bu kadar canımın sıkılacağını düşünmemiştim herhalde. Çünkü ne yaparsam, bana ne gelirse, benden ne giderse hep senkronize olmuştu. Hmmm bir şey dışında sanırım. Her neyse, bu şey de o şey'in bilmemkaç kat etkisini yapmış olsa da, bekleyip eşzamanlı hale gelmeyi umudediyorum olabilecek en doğru zamanda.
Onun dışında hayat güzel vapurlar falan. Havaalanlarından birilerini yolcu etmek dışında tabii... Odamda oturup sakin sakin yazılar yazmak, derslere girip sakin kafayla öğrencilerime ders anlatmak dışında pek bir şey yapasım yok. Haftasonu ise bir seçim yapmak zorundayım herkes gibi. Seçim yapmakta sorunlarım var o yüzden aceleciyim belki de. Seçilecekler listesini zaman geçirip daha da kabartmayayım diye olsa gerek.
Sonra paranoyalarımla ilgili kaygılarım, başkalarının endişesi, onun derdi, bizim zamanla olan uyumsuzluğumuz derken yaz geçse. Yazıp geçsek.
Ve kış gelse. Eve kapanıp, gömülüp güzel bir Sigur Rós konseri olduğu haberini almak istiyorum. Çılgınca heyecanlandırsın bu beni istiyorum.
Her taraf karlarla kaplı olsa ve ben hiç uyanmasam istiyorum tabii bir de. Ayaklarımı insanla temas etmemiş kara batırsam, sesini dinlesem rüyalarımda. O sesle mutlu olsam, hissetsem içimdekileri zira bir süre daha "Comfortably Numb" bir halde yaşayacağım sanırım. Hislerimle barışık olmadığım bir dönem mi bekliyor beni yine acaba diye içimden geçirmeye başladım bu sabahtan beri. Bakalım...
Merak bitti. Yerine kalıntıları kaldı. Karanlık noktaları, tam bu yazıdan önce buraya eklediğim o yazıyla ilgili kaygılarımı, onların bir anda nasıl bu denli arttığı, nasıl da her aklıma gelenin önüne geçilemez bir şekilde tek tek hayatta yerini bulduğu gibi konulara girmek istemiyorum. Girersem beni kim çıkarır oralardan bilmiyorum.
Önizlemesi olsaymış keşke bazı şeylerin de seçip beğenip bir kolaj yapsaymışız hayatımızı, geleceğimizi. Neleri yaşar, kaydeder, neleri silerdik oralardan acaba?
Uzun lafın kısası, umuyorum ki son zamanlarda yaşadıklarımdan dolayı önüme çıkacak olan şeylerin önizlemesi olsaydı, yaşamayı tercih etmeyeceğim şeyler yaşamamış olayım.