múm etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
múm etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Pazar, Şubat 27, 2011

"Down from my ceiling drips great noise"

Aslında isterdim ki The King of Limbs adlı yeni arkadaşımdan bahsedeyim ama kendisi ile daha yeni tanıştık. Tez samimiyet tez ayrılık getirirmiş. Oyüzden yavaş yavaş birbirimizi tanıyıp, daha sonra artık girinti çıkıntılarımızı ezberimize aldıktan sonra birbirimiz hakkında yorum yapalım diyoruz. "Seviyeli bir beraberlik"ten önceki "Sadece arkadaşız" evresindeyiz anlayacağınız.

Velhasıl bugün burada toplanmamızın nedeni bu kadar TKoL'ten sonra bugün yine bana musallat olmuş eski belalı bir sevgilim gibi bahsetmekte beis görmediğim Múm'un Finally We Are No One albümünün bende uyandırdığı yazma hissi. Albüm hakkında ne denebilir bilmiyorum. Múm albümleri içinde en sevdiğim albüm bu zira bana göre mükemmele en yaklaştıkları albüm de bu. Kişisel gayem bu albümü dinleye dinleye bir gün hakikaten "no one" olma şerefine nail olabilmektir herhalde.



Neyse işte aklıma geldi şimdi, geçen gün de House'un son bölümlerinden birinde bir kadın vardı, hafızası öyleydi ki, hayatının her gününü her anını hatırlıyor idi. Hatırlamak konusunda takıntılı ve bir o kadar da bunun ceremesini çeken biri olarak kadının durumuyla biraz da olsa empati kurabildim. Kadıncağız her anı tek tek hatırladığı için, her anıyı istediği an istediği yerde tam olarak yaşandığı gibi çekip çıkarıp tekrardan yaşadığı için, yaşadıklarının istatistiğini çıkarabiliyor ve buna bağlı olarak objektif bir şekilde yargılara vardığını iddia ediyor idi. Kardeşini bir türlü affedemiyordu. Gerisini anlatmayayım tabii burada. İzleyin görün. Ve fakat olay aslında istatistik değildi bölümün başından beri benim için. Zira istatistik bir yere kadar belirleyici olabilir. Hayat bu kadar kolay, insanların niyetlerini ön görmek bu kadar matematiksel değil. Ve fakat sürekli başınıza kötü şeyler gelmesine sebebiyet vermiş bir insanı da hayatınızdan çıkarmak tabii ki de çok kolay olmalı pratikte. Ama pratikte tabii sadece. Bu kadar hastalıklı ilişki, bu kadar hastalıklı insan bunu pratiğe dökemediği için hayatlarında çığ gibi büyüyen dertlere sahipler. İnsan bir yerde ve bazen her yerde anılarını editliyor sırf o sırada kendi çıkarlarına uysun diye. Bu istediğiniz sonuç çıksın diye problemin değişkenlerini değiştirmek gibi. Bu değişkenleri tabii ki değiştirip istediğiniz sonuca ulaşabilirsiniz ve fakat işin içine insanlar ve onlarla olan münasebetiniz girince durumlar farklılaşıyor. İnsanın en hassas yeri, kalbine en yakın olanlarla ilgili bir muhakeme yapılacağında, bazen o kişiyi kaybetmemek uğruna onun yaşattığı kötü anılarda değişiklikler yapabiliyoruz. Anıları, yaşanmışlıkları, şimdiye uydurup, o insanla ilişkimizi bozmaması için eğip büküyoruz. Sonra o ilişki her halükarda bozuluyor ama. Bunu her seferinde acı acı anlıyoruz zira nasıl ki birilerinin işine gelmeyince bir yasa değiştirilmiyorsa, nasıl ki o yasa değiştirilirse bir çok dengeyi de beraberinde bozuyorsa, bozulan dengeler eninde sonunda onu bozanı vuruyor her seferinde.

Bazen işte böyle zamanlarda o kadın gibi olup, basit matematiksel hesaplamalarla insanlarla ilgili "pros & cons" listeleri yapmak ve hangisi diğerini yenerse ona göre tavır almak istiyorum. Kimse için usulde veya esasta değişiklikler yapmak istemiyorum ama mümkün değil işte. Neyse ama iyi ki de öyleymiş çünkü kin insanın kendisine verdiği en büyük cezaymış meğerse. Öğrendim ve mutluyum.

Cuma, Şubat 01, 2008

Over the Pond

Bu şarkıyı dinlememiştim herhalde uzunca bir süredir. iTunes'u her açtığımda grubun isminden dolayı en üstlerde duran bu şarkıyı bugün dinleme cesaretinde bulundum. Tamam itiraf ediyorum, messengerımdaki isimlerden birinin penceresini açıp açıp kapıyorum. O son sözü görüyorum: "maalesef". Gerçekten "maalesef" ama.

Neyse işte bugün dinledim bu şarkıyı. Az önce bitti. Yalnız başıma evde olmak bazen korkutuyor beni. Sorun şu ki, depremden, ondan, bundan değil, kendimden korkuyorum. Kendimle konuşmaktan korkuyorum. Kendi yalnızlığımda salonda otururken, bazen sesli düşünüyorum. Özellikle de içsesimi bastırmam gerektiği zamanlarda oluyor bu.

Bazen gülümsüyorum bir şey anımsayıp. Uzun süre farketmiyor olmalıyım ki, neden gülümsüyorum ben diye farkettiğimde, unutmuş oluyorum nedenini. Sonra sonra farkına varıyorum nedenini. Bir fotoğraf, bir şarkı, bir kokuda kilitli kalmış bir şeyleri anımsamışım ondan.

Geçende Nevizade'de dolanırken, o son mekanın önünden geçerken ne hissedeceğimi şaşırmıştım. Esther ise bizi onun karşılarında bir yere götürmüştü. Onun da canı yanıyordu o aralar. Bana bizi götürdüğü yerde tanıştıklarından bahsetmişti. İçeri girdiğimizde dönüp "hangi katta ve nerede oturalım?" diye sorunca verdiğim cevap aslında kendi adıma yanlış yerde olduğumu anlatıyordu. Şöyle demiştim:

- En çok neresi acıtıyorsa orada, o katta.

17-07-07 tarihinde saat 14:32'de dinlenen bir şarkı var. İki kişinin beraber sokaklarda dolanarak, birbirleriyle sarmaş dolaş dinledikleri bir şarkı olacaktı bir yerlerde. O şarkıyı o zamandan beri hala dinleyemedi o iki kişiden biri. Diğerinin ise anımsadığı şüpheli.

Múm konseri varmış. Heima gösterime giriyormuş -thx to haavi. Gitmeli görmeli.

"you say it must hurt, i know and it does..."