Pazar, Aralık 23, 2007

Sileceğim gidecekler...

Karmaşık bir rüyadan çıkmış sabah sabah kedimin fotoğraflarını çekerken, neredeyse kedimi de eski bir hikayeye kurban ediyormuşum da haberim yokmuş, onu farkettim. Sevdim Paul'u ve uyandım. Fotoğraflarını bile çektim hatta.

Sonra her zamanki gibi mutfağa uğrayıp suyumu içtim. Yüzümü yıkadım. Geçtim salona. Laptopımı açtım. Günlük baktığım ve takip ettiğim sitelere bir bir göz gezdirmeye çalıştım. Bugün her şey iyi olacak umarım diye içimden geçirirken, yine bir yerlerde bir şeyler okudum. Artık tamamen kırılmış unufak olmuş içim, bu sefer tuzla buz oldu. İçimde kalanlar bölünebilecek en ufak parçalara ayrıldılar. Çok şey söylemek istedim. Bir nokta olarak bahsedildiğimi farkedip ne desem boş dedim. Sustum.

Blogumu açtım yazmaya başladım. Artık kırılmayacağım ne güzel derken, elimi ayağımı nereye koyacağımı bilmediğim bir zamanda olduğumu farkettim. Yazıyorum ve hala rahatlamıyorum.

Zamanında yaşanmış bir şeylerin, kişisel seçimlerin yanlışlığı olarak nitelendirilmesi -keşke o zaman güvenmeseydim ona- kadar can yakan br şey olabilir mi acaba? Evet, bir yanlış yaptım. Çok sevdim. Yine çok sevdim. Ben sevmemem, bu kadar sevmemem gerektiğini bile bile çok sevdim. Maalesef durduramadım kendimi. O kadar güzel bir mutluluk yumağıydı ki içinde olmamak için çok aklı başında olmak gerekiyordu. Ama maalesef bu mutluluk hali paket olarak sunuluyor önünüze. O paketi almak için "sevmek, istemek" gibi önkoşulları kabul etmek gerekiyor çünkü o kadar iyi hissedeceğinizi biliyorsunuz ki ona sahip olduğunuzda... Her neyse. Anladım ki zamanında "beni istediğim şeyden koru" diye dualar ederdim. Yeterince edememişim. Çok isteyip yine o istediğim şeyin beni hayat içinde böyle kıstırıp her bir tarafıma bir iğne batırmasına neden oldum. Çok istenen her şeyde bir saçmalık vardır. Sendeki eksikliği onda gördüğün için o şeyi istersin halbuki kendi eksikliğini başka bir şeyde olanla kapatamazsın. Kendi içinden çıkarman lazım. En sağlıklısı bu. Bunu o kadar çok kendime tekrarlamıştım ki... Derslerime iyi çalışmıştım ben tıpkı bir Temmuz post'unda dediğim gibi... Meğerse olmamış.

Kişisel miladımdan hemen önceki bir haftada başlayan bu olaylarla beraber, birilerinin başka birilerini unutamaması -kimse unutamaz zaten- hayatımdaki belirsizliklerin kat kat artması, üzüntüler, ağlayıp zırlamalar, artık "lanet olası" şeklinde bahsetmek istediğim birinin varlığı... Her şey canımı sıkıyor, her şey kötü. Bir yerlerde beni bekleyen iyi bir şey olmasın artık diyorum tüm bunları tekrar tekrar yaşadıktan sonra bile. İyi olanların hepsi sonunda kötü bir sürpriz yaşatıyor insana. O sürprizi görmemek için iyi olan hiçbir şey almayayım. Eski "dengee dengeeeee" diyen günlerime geri döneyim en çabuğundan. Birileriyle görüşmeyelim artık. Yüzünü bile görmeyeyim. Onun olduğu her yerden ayrılıp gideyim...

Senin için yazdıklarımı (2) çöpten çıkardım; sonsuza yolladım. Artık yoklar. Unutmanın birinci koşulu silmek diye öğretildi çünkü bize. Sildim gitti. Sileceğim, gidecekler.

0 saçmalayan daha çıktı: