Ben normalde böyle biri değilim.
Böyle biri hiç değilim. Rahatım, sakinim, kimseye karışmam, bulaşmam. kimseye böylesine hayalkırıklıkları için kızmam çünkü kimseyi hayatımda hayallerimi kıracakları noktalara koymam. Onlarla ilişkilerimi hep doğru yerlere koyarım. En azından öyleydim birkaç ay öncesine kadar.
Sonra ne olduysa bir şeyler oldu. Böyle kapkaranlık bir oda haline geldi burası da içim gibi. Mesela ben bu kadar içmezdim. Hiçbir şeyi bu kadar da beni dağıtacak yerlere koymamam gerektiğini öğrenmiştim bir şekilde. Şimdi iyileşmem lazım acilen diyorum ama acilen yapılan hiçbir işi sevmiyorum. Attığım her adımdan korktuğum bu zamanlarda ise iyisinden bir arınma programına sokmam lazım kendimi. Hem bedenen hem de manen... Çok yordum kendimi. Ona buna üzül derken dinlediğim her müzik hüzün olmuş. Ufacık sevgi sözcüklerinden arkama bakmadan kaçar hale gelmişim. Burası "Imagine Room"du... Ona en çok üzülüyorum.
Kedim bile bu durumdan o kadar rahatsız ki, son bir aydır kendisine fırlatılmış tek bir oyuncak yok. Yattığım yerde onu yanıma alıp mıncıklamaktan, yatarken "Hadi Paul, yatıyoruz" diyip onu yumuşak karnından yukarı doğru çekmekten başka hiçbir şey yapmıyorum onunla. Halbuki en çok oyuna ihtiyaç duyduğu zamanlar onun... Kendim de dahil herkesi her şeyi boşlamışım.
Geçen yaz dinlediğim müzikler gibi eğlenceli ve umut verici başka şeyler dinlemekten korkuyorum. Diyorum ki yine içimden en derin neredeyse oralara bir ulaşayım. Yetmiyor daha da derine inmeliyim diyorum anlamsızca. Nereye kadar ama değil mi? Sorarlar böyle bir gün.
Weird Fishes/Arpeggi için bir şeyler yazmışım Ekim ayında. Nereye kadar diyince aklıma ilk gelen şey bu şarkı oldu. Hatta sözlüğe de yazmışım bir şeyler, sınırlarla ilgili. Buraya da geçireyim istedim:
"in rainbows'un ilk seferden kendine aşık eden şarkısı bu olsa gerek diye düşünüyorum. önceden kayıtlarını dinlemiş olmanın verdiği bir aşinalıkla demiyorum bunu. ilk dinlediğimde de en az şu anda bilmemkaçıncı kez dinlediğimdeki kadar zevk alarak dinlemiştim. öyle bir şarkı ki bu, başından "i get eaten by the worms and we're fishes" kısmına kadar enstrümanlar ve sözler hep bir arada dinleyeni denizin derinliklerine batıyor hissine sokuyor. tam o anda ise sanki hala devam ediyor olan bu dibe doğru inişin ortasında bir anlık pause tuşuna basılıyor, her şey yavaşlıyor... slow motion bir film karesi gibi, büyük bir kargaşanın arasındaki farkındalık anı gibi... sonra her şey kaldığı yerden devam ediyor. daha da derini varmış onu görüyoruz. birilerinin peşinden nereye kadar gidebilirsiniz gibi bir soruya şarkının bu anında gözünüzde canlanan yerle cevap veriyorsunuz. işte orası birisi için gidebildiğiniz en derin yer sanırım...
şarkıyı her dinlediğimde ise
"i'd be crazy not to follow
follow where you lead"
kısmında bu grubu ne çok sevdiğim aklıma geliyor. her seferinde de o sözleri kendilerine armağan ediyorum mırıldanıp..."
Ben bu entryi yazarken bu kadar derin olacağını düşünmezdim okyanusun derinliklerindeki dehlizlerin. Girdapların bu kadar derine indiğini de tahayyül edememişim. Meğerse baya derinmiş her şey. Birinin peşinden, onun gözlerini görmeden bile takılıp gidebiliyormuş insan.
"i'll hit the bottom
hit the bottom and escape
escape"
Şşşşş...
sesli meram 489 -- վիճակվել
2 gün önce
0 saçmalayan daha çıktı:
Yorum Gönder