Çarşamba, Nisan 01, 2009

Sarı, kırmızı, turkuaz

Bu aralar bir renkli giyiniyorum ki sormayın. Dün parlak sarı bir elbise, hatta tam olarak Björk'un "It's Oh So Quiet"indekinden, nar çiçeği kırmızı bir hırka ve turkuaz rengi atkımla pek eğlenceli bir görüntü çizmekteydim.

Velhasıl yanlış zamanda yanlış bir iş yapmış olduğumu anlamam pek geç olmadı. Öğleden sonra derslerimi bitirmiş ve arkadaşlarımla keyifli bir yemek yedikten sonra, bir gün geciktirdiğim su faturasını yatırmak için yola koyuldum. Kulağımda müzikle ilerlerken koca bir kalabalığı görmemle olmamam gereken bir yerde olduğumu farketmem bir oldu. Muhsin Yazıcıoğlun'nun cenaze töreninden çıkan yaklaşık bir milyon insan Beğendik'te Sıhhiye'ye doğru giden yolu kaplamıştı. Artık nasıl sloganlar atıyorlarsa, yüzlerinde kin ve nefret vardı üzüntüden çok. Kulaklıklarımı çıkarmak bile istemedim ve kalabalığı yara ara geçmeye çalıştım oradan. Eğer bekleseydim zaten sanırım en az bir saat bekleyecektim insan selinin durmasını. Yalnız tabii bu kin ve nefretin bir kısmını da kıyafetlerimle ben üzerime çektim sanırım. İnsanların ellerini kollarını kaldırarak ülkücülere ait işaretler yaparak bağırıp çağırdığı bir ortama o halde mini elbisem ve o renklerle girmiş olmam baya canlarını sıktı. Bana doğrultulan bakışların hepsini tek tek fotoğraflamak isterdim aslında. Liderleri belledikleri insanın kötü bir kazada ölmüş olmasına rağmen, o halde bile bazılarının üzüntü duymak yerine delice bir nefret hissiyle oraya buraya laf atmaya, saldırmaya can atıyor olduğunu görmek epeyce can sıkıcıydı.

O sırada en mantıklı şey her nedense babamı aramak gibi geldi, aradım. Herhalde uzaktan da olsa güvenlik desteği istedim. Babam sesleri duyunca hemen oradan uzaklaşmamı söyledi tabii. Ben de olabildiğince hızlı ilerliyordum zaten. O sırada o tarafa giden polisleri görmek ise ayrıca can sıkıcıydı. Dönüşü de aynı yerden yapmak zorunda kaldım ve aradan geçen 15-20 dakikaya kadar hala hiçbir şey değişmemişti. Hala minik adımlarla ilerleyen o insan kitlesini bir kez daha geçtim kazasız belasız. Sonradan aklıma geldi ki üzerimdeki turkuaz renkli atkıyı yeşil olarak gördülerse, o rengin üzerimdeki sarı ve kırmızı renkleriyle bileşimine rağmen, oradan sağ çıkabilmiş olmamın şükredilesi olduğuna kanaat getirdim.

İlginçtir ki son zamanlarda insanların birilerinin ölümünü, kendi fikirlerini ve ideolojilerini ortaya koyma fırsatı haline getirdiğini görüyorum sürekli. Ağzına ideoloji kelimesini almamış insanlar bile öyle galeyana gelmiş, öyle ayrımcı ve nefret dolu halde ifade ediyor ki düşüncelerini, artık o ideolojilerin düşünce ürünü olduğunu söylemek imkansız oluyor. Hissel çalkalantılarla ne söylenecekse söyleniyor, hedef kitlenin sinir olabileceği ne varsa söyleniyor. Ölen insanın düşüncelerini benimseyenler bile gönülden bağlı olduklarını söyledikleri o insanı unutuyor. Olaylar bambaşka yerlere taşınıyor. Dün gördüğüm olumsuz bakışlar karşısında kendi bakışlarımı ve dilimi kastre etmeye, kulaklarımı ise müzikle sesi sonuna kadar açarak boğmaya çalışırken gördüğüm kötücüllüğü oradaki insan sayısıyla çarpıyorum. Bunu yaptığımda bu ülke insanlarının içindeki nefretin ufacık bir çarpışma anında neye dönüşebileceğini düşündükçe buralardan uzaklaşmak istiyorum. Uzaklaşmak hiçbir şeye çare değil onu da biliyorum. İnsanları bu hale getiren her şeye ve herkese lanet okumanın şu an yapılabilecek en mantıklı şey olduğunu sanıyorum.

0 saçmalayan daha çıktı: