Perşembe, Nisan 23, 2009

Mutlu İnsanlar İçin Mutlu Şarkılar

Bir uçabilsem tamamen neler olurdu kim bilir?

Bugün ilginçti. Şu an daha da ilginç. Her şey daha da ilgin. olacak gibi bir his var içimde. Her şey Boring Machines Disturb Sleep'in suçu. Yapılan hiçbir şey umurumda değil gibi görünsem de nafile.

"All your endeavour to get rid of me is futile" diye bir replik aklımda kalmış, o aklıma geliyor. Şu anda deli saçması gibi gelen bu sözlerin aslında içimde nerelere dokunabildiğini anlamak herkes için nafile bir çaba aslında. Gerek yok boşverin.

içimde çok acaip şeyler oluyor. Alışmas zaman alacak. Bugün zaten yeteri kadar hayatımı o eğlencenin içinde sorguladım. Sonra içine başka birilerini koydum. İlk defa güzel göründü gözüme. Hep öyle kalsa ne güzel olurdu. K. de onay verdi hem zaten. Şu haldeyken bir şeyler yazıyorsam uzun süredir olmadığım bir ruh halindeyim diye yazıyorumdur herhalde.

Bu yazı yarın kendini yok ederse şaşırmasın kimse, o zamana kadar da kimsenin okumaması nafile bir istek tıpkı o replikteki çabalar gibi. Kim bilir nerden çaldım zaten onu da.

Yarına anlatacaklarım var ama anlatır mıyım bilmiyorum. Sadece Happy Songs for Happy People sanırım hakkaten de çok aşağılık bir albüm. İnsanın içinde bulunduğu ruh halini bu kadar yoğun hale getiren, gün içindeki yüzeyselliklerle zorlukla gözardı edilebilmiş şeyleri su yüzüne çıkartabilen bir etki yaratıyor insanda. Küfrediyorum içimden şu anda baya baya ama buraya yazmak kötü olur şimdi. En azından küfür etmem literally kayıtlara geçmesin istiyorum. Türkçe'yi kullanışım konusunda herkesten daha çok ben küfrediyorum, hiç meraklanmayın. Durdurak bilmeyen kontrol deliliğim ise şu anda şu halimle yazıyor olduğum bu yazının her kelimesinden ayrı ayrı damlamakta. Bunun için ayrıca sinirliyim. Ne yaparsam yapayım kurtulamıyorum bundan. Bu halde bile nokta virgl düzeltmekteyim. İçten bir insan olduğumu da kim söyledi zaten deyip işin içinden sıyrılırım belki başkalarının gözünde ama ben hala kendi gözümde aynıyım. İşin kötü yanı da bu sanırım.

Daha da kötüsü uyumam lazım sanki artık. Daha fazla konuşursam, burayı sonsuza kadar kapatmak durumunda kalacağım sözler söyleyeceğim gibi gelmekte ve fakat eğer söylersem bazı defterleri de sonsuza kadar kapatıp yakıp yok etmem gerekeceğinden susmak istiyorum. Susmam gerektiğini dışarıdan birinin söylemesi gerekiyor. Yalnız başıma oturduğum için şu anda kimseden bir ses çıkmıyor o hale neden yazmayayım diyorum sabaha kadar. Sabaha kadar yazarsam hayatımda kalmak isteyebilecek tek kişi kalmayacağı varsayımında bulunuyorum. Sonra yine susayım diyorum. Biliyorum saçmalıyorum.

O yüzden uyuyayım ben. Uzak olan her şey bana uzak olsun. Veya bilmiyorum olmasın. Banane ya.

Ama hayır işte bir noktadan sonra uyunmuyor da. Buranın görüp gölebileceği en deli zırvası şeyleri yazıyor olduğum farkında olarak, boşveryorum. Mutlu insanların nasıl mutlu olabildiklerine şaşırıyorum. çok değil birkaç saat önce ben de mutluydum sanırım. Absürd şarkılar eşliğinde, komik danslar ediyorum. İnsanlara gülümsüyordum. Sonrasında ise büyük bir boşluk. Sanki Cymbals Eat Guitars'ın üç farklı havaya ve ritme sahip Like Blood Does'ı gibi, sabah yavaş ve ölü, öğleden sonra son dakikada yaşamaya karar verip geri dönen, sonra ise enstrümanların birbiriyle çarpışıp patlayıverdikleri o coşkuyla hayata yeniden tutunuş. En sonunda büyük patlama ve o sırada bir şeye ilk kez başlamanın verdiği salaklık, şaşkınlık, şapşallık (neden buna benzer kelimeler "s" ve "ş" içermekt acaba merak ediyorum) ve bilumum "ş"ler. Senin gibi yazmaya başladım sanki ama hayır yapmayayım bunu. Anlamsız olurdu. Bir şeyler söylemek zorunda hissederdim. Veya ne bileyim istersen de. Banane yine.

O big bangimsi son ve sonrasının ilk kez deneyimlenmesi. Çooook eski bazı anlara dönüş. "O"ları çoğalttıkça Google'ın akla gelmesi. "O"lara basınca farklı sayfalara gitme çağrışımı. Hakkaten o farklı sayfalar dolusu yaşanmışlığın bir anda film şeridi gibi bir saçmalıkla gözün önünden geçmesi. Bu kadar vefasız olmamalıyım demek. Kendi kendinin canını sıkmak. En çok değer verilmesi gerekenlere en az değeri vermek. Yine can sıkmak. Böyle bir loop içinde ne kadar daha yazabilirim diye düşündkçe loop'un doğası gereği sonsuza yakınsamak. Sonra o anda söylenmiş bir söz. O sözün hoşa gitmesi, verilen karşılık ve lanet olsun ki hala mutlu oluşlarda bir bit yeniği aramak. Manyak mıyım lan ben?

Olası bir gelecek hayalinin tedirginliğinin insanı uyumaya ve daha fazla düşünmemeye sevketmesi üzerine uyumaya direnmenin mide bulandırıcı, kelebeğin kanatlarındaki incelik ve dolayısıyla sevimsizlik çağrışımıyla alabora olmuş durumda gibiyim. Beni mutlu eden her anı kapamışım gibi bir his var içimde. His değil ki zaten ben bunu yazmıştım bir yerlere. Yazmış olduğum her şey üzerimde kocaman bir yükken nasıl ilerleyebilirim ki diye düşünüyor insan. Artık kendimi insan olarak düşünebildiğim tek tük an var. Bazı şarkıları dinlerken. Mesela bir Brainy veya bir La Ritournelle.

Normal insanlar nasıl yaşarlar? Bir şeylerin umuduyla sanırım. O olmadan yaşamanın da bir anlamı yok. Ama ben anormal bir insan gibi de hissedemiyorum. Hissetsem sanırım şu anda burada yazıyor olmazdım. Kuvvetle ihtimal yok olmuştum vesaire...

Ama nedir işte sorun, umut falan kalmasını bırakalım, insanı normal veya anormal kılan tüm unsurlardan sanki arındırmışım kendimi. Evet iyi bok yemişim. Bu apayrı bir konu tabii. Sanki Freddy'nin Kabusları serisindeyim de hiç uyanmamacasına yatmışım. Sürekli rüya rüya içinde. bir türlü gerçeye uyanamıyorum. Vyea ne bileyim gerçeğe uyanmışım da geri dönüşü istiyorum. Arada bir bir şekilde karşıma çıkan o geri dönüş fırsatlarında gülümsüyorum. Ama gerçek insan gibi. İçimde hiçbir farklı devinim olmadan kendi halimde gülümsemeyi o kadar çok özledim ki.

Özleme özürlü bir insan olarak böyle şeyleri özlemek aslında adetim değildir. İstesem de yapamıyorum. En son kimi özledin deseler soruya cevap vermek için 1,5 sene düşünmem gerekir. Sonra cevap versem de o hissi tanımlayamam hatta. Ama bazen belli anlarda verdiğim tepkileri özlüyorum. Mesela uykudan bir mesajla uyandırılmak. O mesajı görüp yüzündeki anlamsız gülümseyişle uyuduğum hayali... Canımın sıkılmış olduğu bir anda bir tek sözle mutlu olabilmek. Ama gerçekten mutlu. Yani o sırada en büyük sıkıntımı unutabileceğim kadar hayatımı feda edebildiğim bir mutluluktan bahsediyorum. öyle sadece yarım ağızla gülümseten bir mutluluk değil bu. Öyle mutluluğun canı cehenneme zaten. İnsanın zamanında deneyimlemiş olduğu mutluluk anları ne kadar büyük ve şiddetli olursa o denli büyk bir hayal kırıklığı yaşayacak olduğunu bilmesi ve dolayısıyla kendini olası mutluluk anlarına kapatması kadar gerizekalıca bir şey olabilir mi? Tabii ki olur. Kendisini yakinen tanıyorum. Bir öğleden sonrası kahvaltıda birinin başka birini Tribeca'da tanıdığı gibi yakinen tanıyroum hem de. Lanet olsun hepsine.

Yine de kimse yılmasın. Bu kadar konuşuyorum ama öyle bir mutluluk anının yanımda belirmesi üzerine ona dokunmayacak kadar basireti bağlanmış bir halde durabilecek bri insan olmadığımı umut etmek istiyorum ben. Benim gibileri -eğer varsa başka ki olduğundan şüpheliyim- bizi bizim gibi yapanları tıktığımız odaya atalım. Birbirimizi boğazlayalım. galip gelen ödülü kazansın falan filan.

Bir yerde sonlandırmam gerekiyor yazıyı. Yoksa kötü ifadeler tek tek dökülecekler buraya. Kimseye dokunmak istemediğim, kendim dışında başka "tek bir şey" ile "ilgilenebilecek" bir haldeyim. O şey de beni bulursa ve sonsuza kadar kendisiyle ilgilenme talebinde bulunabilse elimden geleni ardıma koymam ama sanırım where i end and you begin.

Hadi zil çaldı, burası kapanıyor. Dağılalım.

4 saçmalayan daha çıktı:

ses dedi ki...

ben en son yok olmayı istediğimde rüyamdaki bir ses bana şöyle demişti: "içini ferah tut ve inan. çocuk kalmaya çalış kâfi."

*uydurmuyorum.

divina dedi ki...

Yok olmayı istemiyorum neyse ki.

divina dedi ki...

Ha bir de çocuk kalmak zor. İnanmak ise imkansıza yakınsamakta.

Adsız dedi ki...

senin gibi bizim gibiler coklar sadece ölümü bekliyorlar