Perşembe, Mart 13, 2008

"I was happy being quiet..."

Facebook'ta çok fazla uygulamalarla ve çeşit çeşit zımbırtıyla uğraşan biri değilim. Standart profili biraz daha genişletince, bir iki uygulama daha koyunca benimki olur ama zamanında profilime koyduğum astroloji uygulamalarından biri çok feci halde tıkandı sanırım. Son 3-4 aydır bana aynı şey yazıyor günlük yorumumda. Normalda kaldırmam gerekirdi artık bu uygulama çalışmıyor madem diyip ama kaldıramıyorum. Nedeni de bana aylardır gösterdiği yorumun doğruluğunu ve geçerliliğini henüz kaybetmemiş olması olsa gerek. Şöyle diyor:

"Sagittarius: You keep trying to express to someone how you feel, but the words aren't coming to you. Try writing things down and you'll get your point across.."

İnsan düşünce ve hislerinin tam karşılığı olan o sözleri ifadeler bulamayınca, bilinç akışı tadında yazmaya iteleniyor ki arada belki bir şeyler çağrışım yapar, belki aranılan anahtar sözcükler ve ifadeler bulunabilir umuduyla. Sanırım aylardır buraya delice yazı yazma ihtiyacımın ardında bu yatıyor. İyi de oluyor. Durumumdan feci halde mutluluk duymaya başladım zira blog yazma işinin şöyle bir iyi tarafı var; siz yazdıkça içinizden çıkanlarla barışık hale geliyorsunuz.

Deftere yazmakla bloga yazmak arasındaki fark da burada ortaya çıkıyor sanırım. Deftere cidden de orada yazılanların gizli tutulması için yazılıyor. Burada ise yazarın okunma ihtiyacı var. Bu okunma ihtiyacı karşılandıkça insana içinden çıkanlar daha makul ve olanaklı geliyor. Bir insan düşünün ki midesi bulandığı için kusmaya ihtiyacı var. Ama insanların içinde yapmamak için o mide bulantısıyla görülmeyecek bir yer bulmaya çalışıyor ki rahat rahat kusabilsin. Evet o insan da rahatlıyor sonunda eğer öyle bir yer bulursa. İşte o yer yazma eyleminde içedönük ve kendini ele vermeyenler için gizli bir defter oluyor. Aynı mide bulantısıyla dışadönük birini düşünün. Etrafındakilere aldırış etmeden bulantıyı hissettiği yerde fütursuzca kusabiliyor (fütursuzca kusmak tanımı komik geldi bir an için). İnsanların, onun çıkardıklarına bakarak midelerinin bulanıp bulanmayacağını düşünmeden yapıyor bunu. Sonunda evet o da rahatlar ama o kusarken başkalarının da kustuğunu veya ona tiksinen gözlerle baktığını görürse kendisini durdurmaya çalışırken tamamen rahatlayamaz. Ama öyle bir şey olmazsa ve hatta bazen "aa ne güzel kustu" gbi absurd tepkiler de alırsa bu işi her midesi bulandığında yapar ve gizli bir köşede aynı işi yapan insan kadar rahatlar. Bu durumda bloga yazmak da ilk başlarda temkinli adımlarla ilerleyen dışadönüğün işi. Sonra eğer patlamalarını ve saçmalamalarını okuyan ve bazen de beğenen insanlar olduğunu görünce gittikçe daha rahat yazar bu insan. Ve hatta benim gibi aklına ne gelirse burada insanların ortasına geçip bağırıp çağırarak ortalıkta ilan eder düşüncelerini, hissettiklerini. O saatten sonra "ne saçmalıyorsun" gibi tepkiler umrunda olmayabilir yine benim gibi ve ilk seferdeki olumlu feedbacklerden aldığı cesaretle bir türlü sindiremediklerini buraya döküp, onlarla eğlenerek rahatlar.

O yüzden demiş ya o yorumda "try writing things down" diye, cidden de doğru. 7-8 sene önce okulda kitaplarını okuduğumuz birinin "Yaşamak için yazıyorum" lafı çok abartılı geldiğinden kaale almamıştım. Bazen öyle hissediyorum ben de son birkaç aydır. Yazmazsam, yazamazsam üstesinden gelebilir miydim sindiremediklerimin diye düşününce olumlu bir cevap gelmiyor aklıma. Üstesinden gelmek deyince aklıma Black Box Recorder geldi. Şöyle derdi burada olsaydı grup hemen:

Life is unfair
Kill yourself or get over it

Kendimi öldürmemek için üstesinden gelmeyi seçmişim. Zaten dünya üzerinde hiçbir güç ilkini yaptırabilecek güçte değil neyse ki. İsterse Mars'la Pluto zıt açı yapsın, olmaz.

Yazmak güzel şey.

1 saçmalayan daha çıktı:

Ayça dedi ki...

pek tezat bir bajlik olmuj :)

yazma olayiyla ilgili teknik bi detay ekleyesim geldi, (arajtirmaci doktor ayca olarak :P) ifade edemedigin veya anlayamadigin dujunceleri yazmak dunyanin en mantikli jeyi ama burda defter ve blog arasinda sadece seyircisel ve 15dakkasal fark haricinde teknik biolojik bi fark da var ki onu es geçmişsin hemen araya dipnot olarak ekliim dedim: şöle ki, bilgisayarda yazdigin zaman iki elini de kullaniyosun, gorsel bi ij yapiosun ve daha hizli yaziyosun.
bu üç nedenden dolayi beyninin duygusal-mantiksiz-yuvarlak-kaotik bölümünden canlı yayın yapıyoruz klavyede yazarken.
diğer yandan elimize kalem alıp kağida yazarken işin mekaniği deijio ve sağ elimizi kullanmamız, beynin mantikli-kategorili-"temiz"-düzenli sol lobuna tekabül ediyo.
bundan evet terapi olarak yazmaksa düşünce bulutunu okunur hale getirmek (yani sağ beyinle klavye dansı yapmak) pek efektif sayılmiyo. terapisel ve/veya "yazarak anlatmayi dene"sel yazmaktan kastedilen çoğu zaman diğer yazı türü (kalem kağıt ve sol beyinin marş müzikli yürüyüşü)
yani feedback almak ve daha iletişim içinde düşüncelerini yazmaya yarayan blog burda yazıdan çok sohbet gorevi gorüyo, ki bu noktada yorumlar alinmasi ve 'olumlu tepkiler gormek' dediğin şey olayın ne kadar iletişim bazlı olduğunu bi daha hatirlatiyo.
kısaca blog yarı umumi bir sohbet alanı olarak kapısında "küçük 1ytl büyük 2" gibi bir tabelayla herkesin kusmuğunu herkesin görebileceği bir komik internet aparatı olarak bozuk midelilerin karşısında beliriveriyo.

neyse, dediğim gibi olayın warholsal 15liği bi yana, sırf bu minik teknik ayrıntı "anlamak için" ve "yaşamak için" yapılan yazinin defter üstünde başlamış olmasını daha mantıklı sayabilir bence.
defterini açıp herkese okumak belki senin dediğin kalabalığa kusmaya daha yakın olabilir. kusmuk nedir ki hem?

neyse son bikaç ayda benim zamanında uydurduğum ve obviouslajtirmak adını verdiğim garip aksiyonu sen obviouslajtiran adresin iki senede yaptığının bin katına ulaşıcak derecede yaptın sanirim imagine room'da. ondandır heralde ki bu bir comment bir post değil :)

işedin işte adrese, artık tamamen senin :D