Pazartesi, Mart 30, 2009

"The child is grown, the dream is gone"

Bugün Ö. sağolsun, gece gece tam da seçim sonuçlarını izlemekten sıkılmış ve mutfaktan djarum'un eşlik ettiği biramı alıp yerime dönmüşken, Pink Floyd dedi.

Pink Floyd'un yeri bende apayrıdır, herkeste de öyledir herhalde, ne bileyim. En azından öyle olmalı gibi düşünüyorum ben. Apayrı bir dünyadır onlar. Çok nadiren o dünyaya girsem de, o "nadiren"lik sevmeyişimden değil bazı şeylere cesaret edemeyişimdendir sanırım. Her dinleyişimde absürd bir yerimden tutup ölü taraflarımı gözüme gözüm sokmaya yemin etmişçesine dağıtır. Tam tabiriyle dağıtır. Her seferinde de bu şarkıyı en sona saklarım ki bana şu başlıktaki sözleriyle bana artık hiçbir şey için masum olmadığımı her şeyi bokunu çıkarana kadar yaşamış olduğumu anımsatsın diye. Bilirim ki en çok o gösterecek bir şeyleri bana. Canımı o sıkacak falan. Aman neyse, susuyorum ben. Yazmaya kalksam orta sondan başlayıp bu grubun bana hissettirdikleriyle ilgili kronolojik bir tarihçe çıkarırım burda ve sinirim daha da çok bozulur herhalde. İzleyin siz.

1 saçmalayan daha çıktı:

aykut dedi ki...

Bir de David Bowie eslik etsin David Gilmour'a bu sevdigimiz sarkida:

http://www.youtube.com/watch?v=FM0Pl80Zf00