Cuma, Ekim 03, 2008

"You've got disaster on your mind"



The Besnard Lakes'i çok özlemişim.

Sanırım birkaç saatir aralıksız dolandım orada burada. İ. saat 4'te İstanbul'a gidiyor olduğunu söylemişti. REM izleyecek kendisi. Nedense hiçbir zaman REM konserine gidecek akdar sevemedim o grubu. Halbuki lise zamanlarımda insanların sevdikleri gruplardan bahsettiklerinde kendilerine saygı puanı kazandırdığı için pek bir hevesle kullandıkları bir isimdi REM. Toplasanız on tane şarkısını bilirim bilmem. Eminim ki grup çok başarılı yoksa bu kadar sevenleri olmazdı ki evet seven insan sayısı bir kriter oluşturmaz normalde bir grubun kaliteli olup olmadığına dair ama işin içine sevilen grupların etkilendikleri isimleri sayarken bu grubu atlamamaları ve etrafımda müzikten anladığını düşündüğüm insanların REM sevgisini düşününce, evet diyor insan; bir şeyler mutlaka vardır ben göremesem de. Ama ne yalan söyleyeyim, grubun müziğinin çaldığı yerde müzk boşlğu hissediyorum her seferinde. Sevdiğim birkaç şarkısı dışında hayat boyu bu grubu dinlemeyebilirim ki o sevdiklerimi de dinlemesem de olur. O derece kayıtsızım.

Neyse işte, geçende NTV radyo dinlerken bir yerde, bir anda Spiritualized ve REM isimlerini yanyana duydum (bkz: yanyana durmak). Tabii şok içinde internete sarıldım ve bu zamana kadar bir kez bile merak etmediğim konser bilgilerini harıl harıl aramaya koyuldum. Kolay oldu tabii öyle zorlanmadım böyle harıl harıl desem de. Konser biletlerinin satıldığı bir yerde konsere ön grup olarak Spiritualized'ın çıkacağını öğrenmiş bulundum ve bunu önceden öğrenmediğim için kendi kendime sinirlendim. Zira Spiritualized ön grubu olduğu REM'den daha çok heyecanlandırıyor beni. En kötü zamanlarımın, sessiz kalıp içimden tek kelimenin çıkmadığı zamanlarda beni ifade eden kişisel sözcüm ilan ettiğim gruptu bir ara geçen sene Kasım-Aralık civarlarında. Imagine Room'a da boy boy videolarını koymuştum, şarkılarından başlıklar yapmıştım. Ama sanırım iyi oldu gidemiyor olmam çünkü hiçbir şekilde o grubun bana anımsattığı anlara, şeylere, kişilere aklım kaysın istemiyorum. NTV'den izlerim ben görüntülerini. Bir de İ.'e söyledim, eğer Broken Heart veya Ladies and Gentleman, We're Floating In Space çalarlarsa beni arayacak ve bana dinletecek bu şarkıları. O zaman sorun yok.

Dün K. buradaydı. Son dakikada akşam yemeğine geldi. Güzel yemekler yaptım her zamanki gibi. Sonrasında da domestik domestik kış çaylarımız ve ortamızda Mırlayan Paul ile dün aldığım altı filmden birini seçip izlemeye koyulduk. Kim Ki-Duk adlı pek bir sevdiğimiz yönetmenin Boş Ev'ini (Bin Jip) izledik. Eminim bir çok kişi şimdiye kadar izlemiştir zira yeni br film değil, taa 2004'ten. Filmde genç br adam görüyoruz. Evlere giriyor bu adam. Hırsızlık amacıyla falan değil, sadece birkaç gün orada kalmak için. Girdiği her evde evsahibinin çamaşırlarını elleriyle yıkıyor, evsahiplerinin fotoğraflarıyla fotoğraflarını çekiyor gayet sevimli bir şekilde. Sonra bir eve daha giriyor ve filmin sonuna kadar aşık olacağı kadınla karşılaşıyor. Bundan sonrası epey bir spoiler olacağından bir şey söylemeyeyim diyorum. Ama ilerde bir gün mutlaka yazacağım bu filmle ilgili daha adamakıllı bir şeyler. Dolls'u izlerken oraya buraya saçılan ben, bu filmi izlerken çocuğun sevimliliğine mi, onların aşklarının güzelliğine mi, aralarında sonsuz bir telepati varmışçasına tek kelime etmeden birbirlerini sevişlerine mi, girilen her evde ayrı ayrı görülen Kore geleneklerinin bize sunuluşundaki ustalığa mı yoksa tüm filmin anlattığı ne varsa bu denli basitçe ifade edilmiş olmasına mı aşık olayım bilemedim. "Sessizce, kendiliğinden ve sürtünmesiz" diyerek ifade ettiğim ideal ilişki tanımımın kurgu haline getirilmişi olan bu film izlenesi ve arşivlenesi.

2 saçmalayan daha çıktı:

Adsız dedi ki...

çok güzeldi film...

divina dedi ki...

öyledir tabii. hatta ben bir ara yeniden izleyeyim istiyorum.