Cumartesi, Temmuz 12, 2008

"... Was it something like this i wished for?"

Hiçbir şeyin olmadığı, her şeyin olağan hızında ilerlediği bir gün daha. Sabah uyuyacağımı düşünürken, anne telefonuyla uyanıp, yapılması gerekilenleri dinledim kendisinden. Kardeşim onların yanına gidiyodu. O yüzden bana da bir kaç iş düştü. O kadar da güzel rüyalar görüyordum ki, hatırlıyorum da annem bana direktifler verirken, hala o rüyaları sürdürmeye çalışıyordum. Ama sağolsun, kendisinin telefonu olmasaydı o güzel rüyalardan hayata uyanırken çok canım yanacaktı. O direktifler sayesinde zaten her şeyin böyle olması gerekiyor gibi bir ruh haline bürünüp, rüyanın ayrıntılarını irdelemedim bile ki uyanır uyanmaz rüyalarımı yorumlamaz ve hatırlamaya çalışmazsam o rüyanın o günkü etkisini en aza indirgemiş oluyorum. Ama ne zaman ki gözümü açtığımda rüyamı hatırlamaya çalışıyorum ve hatta hatırlayacağım kadar sorgulama yapabileceğim zamanım oluyor, o günüm yoğun olarak o rüyanın etkisinde geçip gidiyor. Güzel bir rüyaysa, hayatımın o kadar güzel olmaması ve gelecekte de öyle bir ihtimalinin bulunmadığına olan inancım yüzünden koca bir günde yapılan tüm aktiviteler yavan ve hatta anlamsız, boş, gereksiz ve can sıkıcı hale geliyor. Bu mantığa göre, rüya kötüyse, hayatımın o kadar kötü olmadığı sonucundan tüm günümü şükederek geçirdiğim gibi bir varsayım yapılabilir ama yapılmamalı çünkü işler öyle değil. Rüyamın kötü olması durumunda, sadece uyandığım an her şeyin geçip gittiğini anladığım o bir anda şükrediyorum Nefes alıyorum kocaman. Sonra uyandığım hayatıma döndüğümde, o kötü rüyanın tortusu o gün yaşadığım her şeyin bende yarattığı anlamsız hisleri birkaç katına çıkarıyor, dörtle beşle çarpıyor. Çıkan sonuç o rüyanın oluşturduğu hisler bütününden farksız oluyor.

Bazen tüm hayatımın bu hisler ve düşüncelerle geçeceğini düşünüyorum ve geriye dönüp baktığımda gördüğüm manzaranın beni o yaşımda fazladan daha da mutsuz edeceğini düşünüyorum. Bunu düşününce de bir telaş kaplıyor içimi, ki kolay kolay telaşlanan bir yapım da yoktur. O telaşla, yaşamak istediğim şeyleri zaten yaşamış olduğumu ama hepsinin de umduğumdan daha kısa süreli deneyimler olduğunu farkediyorum. Onları tekrardan elde etmenin olanaksızlığıyla karşı karşıya kalıyorum ve sonra öyle bir fırsatta da hiçbirinin ilk seferki mutluluğa benzemeyeceğini bildiğimden koca bir tatminsizlik oluşuyor içimde. Ama belli de olmaz tabii... O mutlulukları yaşarken sonrasında böylesine canımın yanabileceğini öngöremediğim gibi, canım yanarken de ilerde karşıma çıkabilecek olası mutluluk anlarını öngöremeyebilirim deyip kendi kendimi rahatlatıyorum. Üzerime o telaş yüzünden giydirilen, elimi kolumu bağlayan deli gömleğini çıkarıyorum ve aynaya baktığımda kendimi bembeyaz hafif yaz kıyafetleriyle görüyorum. Elim kolum açıkta, rüzgarı hissediyorum. Eteklerim uçuşuyor hatta...

Arada, panikten daha iyi başka bir şey yaratamayacağımı düşünüyorum.

Wanderlust açılıyor bir anda tam yazının sonuna gelmişken. Şarkının tümü benim ağzımdan çıkmış gibi ama şu sözler daha da bir kulağıma çalınıyor. Diyor ki:

"Wanderlust! Relentlessly craving
Wanderlust! Peel off the layers
Until we get to the core"

Daha gelememişim demek ki oraya.

0 saçmalayan daha çıktı: