Pazar, Temmuz 06, 2008

Floods

Yine odamda oturduğum zamanlara hızlı bir dönüş yaşadım birkaç gündür. İyi mi oldu bilememekteyim tabii. Son postların iç karartıcılığını düşündükçe, pek iyi gibi gelmiyor bana ama içimdeki kazı çalışmaları açısından oldukça başarılı.

Bugün birisi geldi ve bana fısıldadığı güzel albümler yüzünden kendini biraz suçlu hissettiğini söyledi son postları okumuş olmanın onda yarattığı hüzünle. Halbuki durum hiç de öyle değil. Yaşadığımı mutluluk anlarında değil, canım yanarken hissediyorum belli dönemlerde. Bu dönemlerde bana fon müziği tedarik etmesi açısından limbo-pillow sahibine ne kadar teşekkür etsem az diye düşünmekteyim.

Dün akşam yine Tribeca ve Nada arasında mekik dokuduk U. ve benimle aynı gün doğduğunu öğrendiğim arkadaşıyla. Arkadaşı benimle ilgili ilginç sıfatlar kullandı ki ruh halimle olabilecek en zıt sıfatlardı bunlar. O dakika anladım ki gerçekten bazen Oscarlık performans sergileyebiliyorum yaşarken. En İyi Kadın Oyuncu Oscar'ı verilseydi gerçek hayattaki performanslara dayanarak, bu ödülü benim almam kaçınılmaz olabilirmiş.

Epeyce içtikten sonra eve geldiğimde ilk işim Rock Werchter'de beni fiziksel olarak temsil eden Muzo'yu aramak oldu. Sigur Ròs'un konserine başladığı haberini vermişti bana mesajla. Ben de aradım ve son albümlerinden bir şarkıyı dinledim ki son albümlerini başarısız bulmuş olmama rağmen (farkındaysanız bu kadar seviyor olmama rağmen grubu, hala bir yazı yazmadım albüm hakkında) yine de bir garip hissettim. Tek şarkılık telefonda Sigur Ròs dinleme faslından sonra biraz Glissando, biraz da Marchè La Void dinledim. Hatta dinlerken her nasıl olduysa Radiohead konserini o sıralarda izliyor olan Muzo'yu aramayı bile unuttum. İki grubun albümleri de ifade edilmeyecek düzeyde güzel ve epik. Şiddetle dinleyiniz diyorum ve sizi az önce bana bu güzel müzikleri tanıştıran insanın üstte verdiğim linkine davet ediyorum ki siz de dinleyin...

Dün geceki bu ikili benim için pek hayırlı olmadı tabii. Ayça ile konuştuk, konuştuk... Geldiğinde ilginç seanslar yapmak üzere sözleştik. Bugün sabahsa fiziksel ve ruhsal tüm oryantasyonumu yitirmiş bir şekilde dışarı çıktığımda, iPod'umun güzel müziklerle beni güne başlatması biraz olsun beni hayata döndürdü. Kendisine müteşekkirim. Sonrası ise eve dönüşle beraber bir aydır K. ile sürdürdüğümüz sessizliğe ara vermek ve kocaman tartışmakla özetlenebilir belki. Hayatımda önem verdiğim insanların buharlaşmasına öyle alışmışım ki artık buharlaşmadan atıyor bedenim ve ruhum bu insanları. Aynı şey gerçekleşti. Uzlaşma noktası aramaya bile girişmeden birini daha kolayca hayatımdan saldım. O da aynını yaptı sanırım. K. artık yok.

Sonra şimdi bir elimde kola bir elimde sigara (hangi elimle yazıyorum bunları acaba?) oturuyorum Glissando dinleyerek. Her şeyin ne kadar çabuk geçip gittiğine ama geçip giderken de insana ne çok çektirdiğine şaşırıyorum. Bir sene önce şu anki ruh halimin 983247893748923748927 km uzağında, yaşadıklarıma bakıyorum. Şu anda yaşadığım hayat daha anlamlı geliyor ve düşüncelerimin, hislerimin önüne kocaman bariyerlerden ekliyorum yine. Daha fazla ne kadar ekleyebilirim diye düşündükçe aklıma bir cevap gelmiyor. Sanırım sonsuza kadar bile yapabilirim bunu. Sonrası ne olur düşünmek de istemiyorum tabii. Zamanında, çok eskiden, 2 hafta boyunca hiçbir şey yemediğim, masif şekilde sigara tükettiğim -ki o zamanlar içmezdim sigara, o dönemin hiçbir zaman tekrarlanmayacağına inanıyorum. Ama bu sefer de ne kadar hissizleştiğimi görünce hayretler içinde kalakalıyorum. Yine öyle bir dönem geçirsem de beni acıtan her yolun ve her şeyin bana dokunan ucunda sigara söndürsem, tüm bağlantıları koparsam ne kadar harika olur diyorum ve bu iç karartıcı yazıya son veriyorum.

0 saçmalayan daha çıktı: