Çarşamba, Temmuz 09, 2008

"Put down all your weapons, Let me in through your open wounds”

Bugün değişik bir şeyler yapasım var. Eğer uğraşmayı tercih edersem, ki uğraşmaya tercih edebileceğim başka bir aktivite de yok ama benim aklım belli olmaz, buraya değişik bir şeyler post edebilirim. Saçma bir video çekerim belki odamda. Beni Red Sea söylerken izleyip, komikliğime gülebilirsiniz. Veya belki de sesli bir post hazırlarım. Böylece klavyede yazacağıma konuşurum rahat rahat. Siz de okumak zorunda kalma dinlersiniz beni. Öyle samalıklar var aklımda işte.

Yazarların yaratım sürecini yazarken çeşitli dil oyunlarıyla, laf cambazlıklarıyla okuyucusuna yansıtması diye bir şey var ya hani. Bunu daha materyalize etseler keşke. Yani yazar, çalışma masasına oturduğu andan itibaren bir ses kayıt cihazıyla kaydetse sesleri. Hiç ses çıkarmayabilir. Kağıt kalem veya klavye sesi de olabilir sadece bu kayıtlarda. Sonra kitapla beraber bu kayıtlar da cd olarak satılsa ve hatta cd'nin ve kitabın içinde yönlendirmeler olsa. Dil öğrenirken kulanılan çalışma kitaplarının cdleri gibi, dosyalara ayrılsa ve nerede hangisinin dinleneceği satır aralarında belirtilse.... Böylece ailesiyle, arkadaşlarıyla, karısıyla, kocasıyla, sevgilisiyle, kardeşiyle yaptıkları saçma sapan "Yemek hazır bırak artık şu yazıyı" şeklindeki diyaloglarını bile duyabilsek. Yazarın bizim gibi biri olduğunu kitabı okurken dahi hissedebilsek. Böylelikle belki de daha anlaşılabilir kılabilir insanlar kitaplarını diye düşünmekteyim. Saçmalıyor da olabilirim bugün sürekli yaptığım gibi tabii...

Son Lux diye bir proje var. New York'lu Ryan Lott'un projesiymiş bu. A. geçenlerde geldi ve Glissando dinlediğim bir ara "bunu da dinle" dedi. İyi ki demiş. Dinlediğim anda en azılı dinleyicilerinden biri olabileceğimi gözümde canlandırabildim. Bu adamı araştırırken az önce kendisinin blogger profiline rastladım: Ryan Lott. Kendisine ait iki tane de blog var. Hemen girip bakabilirsiniz. Ben baktım ve lottmusic adlı sitesinin içeriği kendi projelerinin tanıtımı için ayrılmış gibi daha çok. Arada da "bu aralar bunları şunları dinliyorum yapıyorum" diye günlük tadında yazılar var, benimkinden daha günlük olmasın. Bir de dj doc isimli biriyle yazdıkları ayrı bir blog var. Onun adı da 2% milk. Şöyle bir şey yazmışlar ilk post olarak:

"Thursday, April 20, 2006
What is in the fridge?

Friends, family, fellow musicians and everyone else. We got some 2%. What is that? The combinations of the collective coolness and collaborations of two unique individuals. There will always be some freshness here. Check it out."

Ve fakat taa o zamandan bu zamana kadar seneler geçmiş olmasına rağmen, hala 6-7 post'la duruyorlar. En sonuncu post yine 2006'da hatta. Evet sayın okuyucular, gün geçmiyor ki bir blog daha kaderine terkedilmesin...

Velhasıl At War With Walls & Mazes diye güzel bir albümle Son Lux'la tanıştım ben. Ama sırf deneysel olacağız diye işin suyunu çıkarmamış Ryan bey. 6 yaşından beri bir aile geleneği olarak aldığı derslerin hakkını verircesine piyanolarla sakin sakin ilerleyen, ambient tadı yakalayan müziğinde bir anda Kronos Quartet'i aratmayan yaylılar iki büklüm oturduğunuz sandalyenizde size "dik otur bakiym" diyen bir teyze gibi söz dinletiyor. Hip-hop beatleri ve elektronik iniş çıkışlarıyla fazlasıyla dinlenilebilir müziklerine Last.fm'de birilerinin uygun gördüğü başka bir tag ise "ethereal". Katılıyorum çokça. Bazı şarkılarını myspace'ten de indirebiliyorsunuz. Oradakilerin yarısı remix olduğundan -ki epeyce güzel hepsi de ayrı ayrı, özellikle Son Lux şarkıları olan Throw, Pieces ve Break'e kulak veriniz diyorum ben.

0 saçmalayan daha çıktı: