Ölmüş olan bir şeyin doğumgünü kutlanır mı acaba? Yaklaşıyor da ondan soruyorum.
Geçen hafta Glissando diye bir grup tavsiye edildi bana limbo pillow sahibi tarafından. Onu dinlemekteyim ara ara geçen haftadan beri. Nasıl oluyorsa destansı bir hüzne sahip olan bu grubu şu yaz günlerinde bu ruh halindeyken daha fazla dinlersem nasıl bir insan olurum çok merak ediyorum.
Zamanında yatağıma giderken, hayatımda güzel olan şeylerin hayalini kurmamak için kendimi çabucak uyumaya veya hayatımdaki kötü giden şeyleri düşünmeye zorlardım. Çünkü inanıyordum ki (hala inanıyorum) iyi şeyleri düşlediğimde, gerçekleşmesi kesin olanlar bile gerçekleşmiyorlar. Uzunca bir süredir de öyle bir derdim kalmamıştı. O yüzden birkaç ay boyunca, yatağıma uzanacağım zamanlar gün içinde aklıma geldiğinde mutlu oluyor ve yastıkların arasında yatağıma gömülüp (yastıksız uyuyorum halbuki) mezarından yaşayamadıklarını artık kaybedecek bir şey kalmayan biri gibi kuruyordum kafamda. O kurgunun içinde uykuya dalıyordum. Uzunca bir süredir de günde 7-8 saat uyumaya başladım ki bu benim için ciddi bir süre. Normalde 4-5 saat gayet yeterli olurken ve 3-4 saat arası ideal uyku süremken, daha fazla yatakta kalayım, daha çok rüya göreyim veya uyandığımda yatakta daha fazla oraya buraya dönüp, gözlerim kapalı halde düşlerin arasında kaybolayım diye gidilecek yerlere gitmem gerektiğini düşündüğüm zamanlardan çalıyordum. Nasılsa düşlerim arasında gerçekleşecek bir tek şey bile yok diye keyfini sürüyordum.
Ama durumlar değişti. Şimdi, yaklaşık bir aydır, bomboş bir kafayla yatağıma yatıyorum. Kötü veya iyi hiçbir şeyi düşünmüyorum ve düşlemiyorum. Açık olan penceremden dışarıyı izlemeye başlıyorum. Her seferinde The Shins'in "A Comet Appears"ının yine öyle bir anda harika bir zamanlamayla kulağıma çalındığı an aklıma geliyor ama o an o kadar hızlı geçiyor ki üzerine tek bir nanosaniye düşünmüyorum bile. Hissi sadece benim içimden geçiyor ve belki sonra başkalarına uğruyor. Sonraysa uyuyorum. Garip rüyalar görüyorum her zamanki gibi.
Sonra uyanıyorum ve gözlerimi açtığım anda ilk yaptığım şey anlam veremediğim bir şekilde ellerimi açıp izlemek oluyor. The Chemical Brothers'ın Hey Boy hey Girl klibinde vardı böyle bir sahne. Kız bir gece kulübünde danseden insanların ortasında ellerini inceliyordu. O kemiklerini görüyordu ve o kafada olsam herhalde ben de iskeletimi görürdüm. Bense ellerimi izliyorum öyle havada açıp sonuna kadar. Neden yaptığımı kesinlikle anlamıyorum ama uyanır uyanmaz ilk gördüğüm şeyin ellerim olması nasıl oluyorsa hoşuma gidiyor. Ellerin izlenmesinin ardından apar topar kalkıyorum yataktan sanki bir yerlere yetişmem gerekiyormuş gibi. Sonunda gitmem gereken yere hep daha erken, hatta çok daha erken varıyorum. Bekliyorum ve beklemekten hiç hoşlanmıyorum. Ama yatakta kalmak için iki neden vardır bana göre: biri sevgiliyle beraber, diğeriyse düşlerle keyif yapmak. Her ikisinden de elimizde kalmadığından, geceleri geç saatte eve gelip evini pansiyon olarak kullandıklarından ailelerinden azar işiten çocuklar gibi yatağımı epeyce işlevsel kullanıyorum bir süredir. Diyorum ki düş kurabileceğim tek bir şey bile kalmamış hayatımda; tebrikediyorum kendimi.
Şimdi de uyumak dışında hiçbir işlevi kalmamış yatağıma gitmek için kalkayım diyorum.
Kalkıyorum.
sesli meram 489 -- վիճակվել
2 gün önce
0 saçmalayan daha çıktı:
Yorum Gönder