Adamımız bu sefer de Bon Iver'la Twilight 2 adlı filmin soundtrack'ine şarkı yetiştiriyormuş. En son buna benzer bir film olan Romeo & Juliet'te vardı Exit Music. Çok sonra anlamıştım kasedin içindeki booklette neden o şarkının yanında "(for a film)" yazdığını. Neyse bakalım bu sefer nasıl bir şey olacak, merakla bekliyoruz. Şimdilik şunlarla yetinelim. Yetinelim? :)
Thom Yorke - Follow Me Around
Thom Yorke - The Present Tense
Cumartesi, Temmuz 11, 2009
"Shake me, Shake me, Skyscraper"

Dağ çilekleri yemiştim. O herkesin öle bayıla yediği sevimli şeyleri sevmemiştim. Birkaç denemeden sonra sevemeyeceğimi anlayıp bırakmıştım. Sonra sevmediğim başka şeyleri de bıraktım. Bu soldaki ise bu aralar sarılıp mıncıklayabildiğim tek şey.
Geçen gün B. ile otururken, artık etrafımdaki insanlara bakıp sanki onlarla yaşanabilecek deneyimlerin özünü birkaç saniye içinde algılıyormuşum hissine kapıldığımı anlattım. Mesela dün metroda bir anda yanıma oturan birine bakıp, o insanla beraber olmanın tüm inceliklerini fark ettim tıpkı az önce dediğim gibi. Kendimi Grenouille gibi hissediyorum. O da kokuların özünü yakalıyordu. Sonra sevdiklerinin peşine düşmüştü. Sonunda ise en azından istediğine kavuşmuştu. Tek bir mendil sallayışta, etrafındakilere secdeye getirebilecek o hedefe ulaşmıştı. Ve fakat ben neyin peşinde olduğumu bile bilmiyorum. Bir şeyin peşinde miyim ki acaba diye soruyorum kendi kendime. Sanırım iyiden iyiye kabuk değiştirdiğim bir dönemin içindeyim. Halbuki kabuk değiştirmenin zamanı mı şimdi?!
Her neredeysem orada değilim bir de. Bu da kayıtlara geçsin.
Ankara bu aralar fazla sıcak. 60 koruma faktörlü güneş kremleriyle dışarı çıkma vakti geldi de geçiyor bile. Pazar günü Seğmenler planımız var. Bu hafta sonu ise kendimi kitap okumaya ve dinlenmeye adayacağım gibi görünmekte.
Canı sıkılan proje yapıyor son birkaç senedir. Ben bu durumla ilgili karışık hisler içindeyim. Yaptığın müzikten canın mı sıkıldı, artık kendini duymaktan utanıyor musun? Hemen kendini feshet, hep yapmak istediğin şeyi yap. Eğer bir de ilk çıkardığın albümlerle biraz popüler olduysan, en saçma şeyi bile yapsan kabul görecektir çoğu kez. O yüzden sinire strese de gerek yok. Sanırım bu sebeptendir, farklı isimlerle ve farklı müziklerle çok kez garantici bir şekilde rahatlamak için random bir nickle orada burada küfredip, hiçbir sorumluluk almadan istediği zaman bu kimliği yok edip hala kendi "ben"ini koruyabileceği projeler yaratma isteğindeki artış.
Ben de işte Julian Plenti'ciğimin albümünü dinlemeye başladım az önce. Onu dinliyorum ama pek de sevemedim. Oldukça yavan, yeni bir şeyler yapmaya çalışmış hissiyatına kapılıyor insan fakat alakası yok. Sanki fazla Akdeniz havası solumuş bu ara Paul ama maalesef New York içine öyle bir işlemiş ki kendini istediği kadar o İtalyan erkeği havalarına soksun, gömleğinin yakasını açsın, altın kolyeler taksın, yine de içinde sürekli huzursuz bir adam var. Henüz çok dinlemedim ve haliyle hazmedemedim ama, ilk izlenim olarak diyebilirim ki kendini olur olmadık tehlikelere atan, oraya buraya savrulan, estet erkek sözlerini yine görebiliriz albümde. İstediği kadar Madrid Song yazsın, o CocoRosie'msi dış dünya seslerini aralara serpiştirsin, o gitarları istediği kadar tıngırdatsın, Paul yine bizim Paul ama bu sefer kendisinden epey sıkılmış olmalı. Paul özüne dön hayatım, bu Julian halin beni pek açmadı haberin olsun. Skyscraper'ını sevmiş olmam tüm albümdeki o yaz hissini görmezden gelmemi sağlayamadı henüz maalesef. "Shake me, Shake me, Skyscraper" dediğin o kısacık şarkı istisna ama bilesin. Hemen aşağıda o da. Ulaşınız, dinleyip seviniz rica ederim. Yoksa çok bozulur adamcağız.
Julian Plenti - Skyscraper
Yarın güzel birkaç müzisyenden bahsedeceğim sanırım. Ama şimdi ıslak saçları kurutmak ve yatağa girip başka hiçbir şey düşünmeden uykuya dalmak gerekiyor.
Domo. Sana da.
Cuma, Temmuz 10, 2009
The Clientele - I Wonder Who We Are
Sabah uyandığında görürsün belki bunu. Ne de olsa günü güzelleştiren bir şey yeni bir The Clientele dinlemek.
Perşembe, Temmuz 09, 2009
"February 10th. Sunday. Noise. Peace."
Bazen kendi sesime yabancılaşıyorum soluksuz konuşmaların ardından. Beynim sürekli "Bu kimin sesi" sorusuyla meşgul halde bu aralar sanırım. O şaşırınca ben de şaşırmış sayılıyorum.
Paralize olmuş gibiyim. Yeni şarkılar dinlemek isteyip, dinlemiyorum, dinleyemiyorum. Aramaya halim yok. Temmuz ortası geldikçe üzerime yine gölgeler düşüyor.
"Bir gün bir fotoğraf çektireceğim kocaman gülümseyerek" diye kendi kendime başladığım cümlelerin arka planını düşündükçe için sıkılıyor. Bir omuz bulup başımı üzerine koyup uyusam diyorum uzunca bir süre. Bulunca da arkama bakmadan kaçıyorum. Tam bana uygun bir tutum.
Az önce Last.fm'de müzik kütüphanemden rastgele şarkılar dinlerken, Max Richter'in o en çok sevdiğim Old Song'u çalmaya başladı. Üstüne bir de hislenmişken sözlükte bu başlık altına ne yazılmış diye merak edip baktığımda bir tek kendi yazdıklarımı gördüm. Altındaki tarihte ise iki sene önce bugünün tarihi vardı. İçimde bunun hiç de iyi hallere işaret etmediğini söyleyen his yumakları uçuşuyor.
Şubat 2013'te Şubat'ın 10'u Pazar'a denk geliyor. O Pazar'ı bekliyorum tıpkı iki sene önce de beklediğim gibi.
Günlük iç sıkıntısı seansımızın sonuna gelmiş bulunmaktayız. Bizi seçtiğiniz için teşekkür eder, bir sonraki seyahatinizde tekrar buluşmak dileğiyle, sıkıntı dolu günler dileriz. Öperim.
Paralize olmuş gibiyim. Yeni şarkılar dinlemek isteyip, dinlemiyorum, dinleyemiyorum. Aramaya halim yok. Temmuz ortası geldikçe üzerime yine gölgeler düşüyor.
"Bir gün bir fotoğraf çektireceğim kocaman gülümseyerek" diye kendi kendime başladığım cümlelerin arka planını düşündükçe için sıkılıyor. Bir omuz bulup başımı üzerine koyup uyusam diyorum uzunca bir süre. Bulunca da arkama bakmadan kaçıyorum. Tam bana uygun bir tutum.
Az önce Last.fm'de müzik kütüphanemden rastgele şarkılar dinlerken, Max Richter'in o en çok sevdiğim Old Song'u çalmaya başladı. Üstüne bir de hislenmişken sözlükte bu başlık altına ne yazılmış diye merak edip baktığımda bir tek kendi yazdıklarımı gördüm. Altındaki tarihte ise iki sene önce bugünün tarihi vardı. İçimde bunun hiç de iyi hallere işaret etmediğini söyleyen his yumakları uçuşuyor.
Şubat 2013'te Şubat'ın 10'u Pazar'a denk geliyor. O Pazar'ı bekliyorum tıpkı iki sene önce de beklediğim gibi.
Günlük iç sıkıntısı seansımızın sonuna gelmiş bulunmaktayız. Bizi seçtiğiniz için teşekkür eder, bir sonraki seyahatinizde tekrar buluşmak dileğiyle, sıkıntı dolu günler dileriz. Öperim.
Salı, Temmuz 07, 2009
Cuma, Temmuz 03, 2009
"I'm too busy to be ..."

Oradan buradan haberler vs şeklinde başlamak istiyorum. Akabinde bakılan bir kahve falından sonra her şeyin 180 derece dönebilmesi ihtimalinin tam da ön görüldüğü gibi karşıma çıkması. Ne yapmam gerektiğini her karar veriş arefesinde olduğu gibi bilmiyorum.
Eluvium'u ne çok dinlerdim. Hala dinliyorum. Yalnız dinlemeyi daha çok tercih ediyorum. Etrafımda kimse olmasın. Aklımda kimse olmasın... Ancak öyle zamanlarda kafam kaldırıyor.
Yarın annem ve kızkardeşim buraya teşrif edecekler. Kardeşim bölüm birincisi olarak mezun olmuşmuş. Hiç de gitmek istemiyordu yarınki kep törenine ve fakat anne tribi sebepli fikir değiştirdi. Yarın G.'nin suratsızlığı ve annemin yüzündeki mutlu ama gücenmiş ifadeyle dolu bir akşam ve en az bir hafta sonu geçireceğim demektir bu da. Yarın ayrıca gerek sabahtan 3'e kadar dersim olmasıyla, gerekse 3:30'daki toplantıyla ve hatta ve hatta pasaport için bankaya para yatırmaya çalışmak zorunda oluşumla gönlümde apayrı bir yere de sahip şimdiden. Yarına karşı içimde çılgın bir sempati besliyorum. "Sempati beslemek" hem de "evde" demişti birisi. Taa 15 Eylül'lerden 2007'lerden reader'ımda kalmış. Anıyoruz kendisini burada eğer hatırlarsa.
Saçlarımı kestirdim. Kleopatra denilen türden, küt müt oldu. Sonra küt derken, pat küt oldu ve birileri bana kafa göz dalma girişiminde bulundu. Sonraysa yemeye karar verdi. Ne hoş.
Garip bir adamla tanışmıştım birkaç hafta önce. Bana kitaplar da verdi. Onları kafamı toparlayabilirsem okumayı düşünüyorum bu hafta sonu. Bir de yeni şeyler dinleyip buraları hep müzik yapasım var. Şimdilik sizi Fifths of Seven'a çokça benzettiğim pek bir şahane Clorinde'gilleri dinlemek için Bozuk Kaset'e alalım. Yazısı için de Reset'e.
Çarşamba, Temmuz 01, 2009
"I'll find you that French boy, You'll find me that French girl"
Zaten sıcak, bir şeyler yazamıyorum istediğim gibi bu aralar. Blogu şen dul haline getirmenin vakti gelmişti zaten. Friendly Fires'ın Paris'ini bir güzel yapmışlar, ne sen sor ne ben söyleyeyim. Ama sen dinleyebilirsin bak.
Friendly Fires - Paris ft. Au Revoir Simone (Aeroplane Remix)
Friendly Fires - Paris ft. Au Revoir Simone (Aeroplane Remix)