Pazar, Eylül 21, 2008

"Cause today I'll change, I'll make you forget"

Yoğun bir haftasonunu daha geride bıraktığım şu dakikalarda, bir de uzun süredir görmediğim hatta kendi deyimimle ayrıldığımız K. ile tekrardan birkaç ay sonra görüşmüş olmanın rahatlığındayım. Bu rahatlık ilginç bir mutluluk haline sürüklüyor beni. Zaten birkaç gündür havaların tam istediğim kıvama gelmesi, Güneş'in "Ya bana katlanacaksın ya da git kendine gölge bir yer bul bulabilirsen hahaha" temalı diktatörlük günlerinden kurtulmuş olmak beni epeyce dinginleştirmişken, bir de nedensiz yere sonlandırdığımızı düşündüğüm bir ilişkiye tekrardan başlamak bana çok iyi geldi. Yine hiçbir şey olmamış gibi oturduk konuştuk, sevgilisi M. ile tanıştırdı beni. Otururken düşündüm de keşke her biten ilişki bu hale böyle çabucak gelebilse ve hiçbir şey olmamış gibi her şey kaldığı yerden devam edebilse... Çünkü bazen insan bazı şeyleri sadece "o" kişiyle paylaşabiliyor. Sonra başka biriyle aynı şeylerin paylaşımı, bu başka kişimiz aslında paylaştığınız şeyi daha iyi anlıyor olsa da bu kadar zevk vermiyor. Çok sevilen müzikleri paylaşmaktan delice keyif aldığınız birisi yerine başka birisi konmuyor. Veya konuyor belki bilemiyorum. Bu benim kendi sabitliğim ve zor değişebilirliğimden de kaynaklanıyor olabilir. Her şey mümkün.

Dün havaların yağmurlu ama bir şekilde gri bir aydınlık haline dönüştüğü zamandan beri ki benim bunu farketmem dün sabah 7'ye tekabül ediyor, tam da birkaç sene önce Rachel's denen şahane grubun Music for Egon Schiele albümünü hatmettiğim vakitlerle eşzamanlı olarak bu albümden Family Portrait kulağıma çalındı. Sonra tabii dayanamayıp, sabah sabah iki saat boyunca bu albümü dinledim. Birkaç sene önce bu albümü ilk dinlemeye başladığımda da aynı şey olmuştu ve bir hafta boyunca sayısız kez dinlemiştim. Ufacık odamda yatağın üzerinde aylaklık dışında bir şey yapmamın beklenmediği zamanımı kendilerini dinleyerek geçirmiştim. Hatta sadece bua lbüm vardı kulağımda ve o sıralarda nasıl bir gündüzdüşü mağarasına düşmüşsem artık saatlerce hiçbir şey yapmadan oturup ruhumu dinlendirme seansları düzenlemiştim. ha evet yaptığım tek şey vardı kendiliğinden kurduğum ve kendimi bir anda içinde bulduğum düşler dışında; o da dışarıdaki aynen şu andaki gibi gri olan yağmurlu havayı seyretmekti. Arada sevgilim E. geliyordu yanıma akşamları. Onunla da pek konuşmuyordum. Yanımda kitap okyordu o ben de müziğimi dinleyip yine dışarıyı izliyordum. Kendi içselliğimin içinde o kadar rahat olduğum, orada rastladığım imgelerle bu kadar barışık olabildiğim beni korkutmayan bir "kendi"liğin içinde eriyip gitmek bana son bir senedir epeyce zor görünmekteydi. Lakin dün harıl harıl derse son hazırlıklarımı yaparken, dinlediğim Music for Egon Schiele beni yine aynı hisler içine soktu ve her şey dünden beri daha bir pastoral, daha bir içinde durulası. Yağmur yağıyor, müzik yağıyor, içimde yapması gerekenler birer birer yere düşüyor. Arada rüzgarlar esiyor, kızarmış yapraklar ıslanmış bir şekilde yere düşüyor. Birilerinin onları toplamasını bekliyorlar ama şimdilik orada dursunlar iyi oluyor.

Her neyse... Serin havanın hakim sürdüğü, sürekli yağmur yağan, renklerin daha gerçek ve sade bir aydınlık sayesinde kendilerini ifade ettikleri zamanları seviyorum. Eğer benimle alakalı yapılacakların en iyi hangi zamanlarda yapılacağını söyleyen bir rehber olsaydı derdi ki: "Bu zamanlar Divina'yla tanışmak için en ideal vakit." Ben de bir şekilde orası burası değişmiş olan kendimin revize edilmiş haliyle yeni tanışıyorum. Tanımaya devam ettikçe pişman olmayacağımı ve kendisini hayat boyu hayatımda tutmak isteyeceğimi düşünmekteyim. Göreceğiz...

0 saçmalayan daha çıktı: