Cumartesi, Şubat 14, 2009

"standing there, standing in rain then i thought about nothing, that it feels the same"

Bugün D. ile buluşacaktık. Sözleştiğimiz yerde güneş gözlüklerimle (evet şu kocaman olanlar) beklerken, bir anda burnuma aldığım bir darbe ile neye uğradığımı şaşırdım. Aşağıya D.'nın deyimiyle "darbeli" bir şekilde yağan buz kütleleri benim gözlük takmış olmama aldırmadan kafama düşüyorlardı. Kafamı kaldırdım "Rezil ettin beni, alacağın olsun" dedim ve hemen sığınacak bir yer aradım. Bugün uyandığım an buydu.

O dakika yanıma sığınan çiftleri ve her kızın elinde bir buket gül/çiçek her neyse işte onlardan görmemle bugünün sevgililer günü olduğunu da farkettim. Birkaç çift ufacık bir yerde buzların en azından yağmur damlacıklarına dönüşmesini beklerken, aralarında yanında sevgilisi olmayan, sevgilisine sanki çok korkunç bir şeyden onu koruması için asılmış (evet asılmak deniyor benim dünyamda o sarılma şekline) halde durmayan ve çiçek tutmayan tek kız bendim. Gülümsedim. Bir yandan "İnsanlar mutlular ne güzel" diye düşündüm bir yandan da "Dolu yağıyor işte ne ki bu korkmuş kedi yavrusu tripleri" dedim. Sonra "Bırakınız eğlensinler" ayetine uygun davranıp kendi eğlenceme döndüm ve shuffle'dan bakalım hangi şarkı çıkacak şu halimde diyerekten iPod'a sarıldım. Böyle zamanlarda saçma seçimler yapabiliyormuş kendisi. Justice - Planisphere başladı ve fakat bu benim yürüyüş şarkımdı. Olduğum yerde ritm bile tutturarak dinledikten sonra D. ile konuştum ve artık yağmur damlacıklarına dönüşmüşken yağış, sevgili çiftlerin arasından sıyrılıp en yakın oturulacak yer olan Kahve Dünyası'na adım attım.

Adım attım ki ne göreyim "sevgili tarlası" olmuş her yer. İlk başta "laylay ne güzel" şeklinde içeri girip insanları sevgi yumağı olarak görünce mutlu bile oldum ama oturulacak yer olmaması ve içerideki kalabalık dışarıda yürüyememe ve başka bir yere gidersem sırılsıklam ıslanacak olduğum gerçeğiyle birleşince, koca mekan "biçilecek" bir "sevgili tarlası"na dönüştü gözümde. Fakat neyse ki Texas Chainsaw Massacre'ı böyle bir günde ve Ankara'da tekrardan çekesim yoktu da bazı insanlar ölmek diğerleriyse bilmemkaç yüzüncü kez bu filmi görmek zorunda kalmadı. Velhasıl kıyıda köşede bir yere oturmuşken D. geldi. Her şey güzeldi. Konuştuk, içtik. Kendisini,

"But I won't let it change me, not if I can
I'd rather believe in love
and give it away as much as I can
To those that I am fondest of"

hissiyatında gördüğüm için mutlu oldum. Kendim için de aynını diledim. Eskiler yeniler, olmuşlar ve olacaklar, buna şuna böyle şöyle diyenler şeklinde fikir birliklerine vardığımız yaklaşık beş saatin sonunda kalktık ve ben evime, o da gideceği yere doğru yola koyulduk.

Eve geldim. Bir kızkardeşim bu akşamki partiye gitmişti, diğeri ise oturmuş bir şeylerle ilgileniyordu. Onunla biraz oturdum. Haberlerden anladığım kadarıyla Deniz Seki kokain kullanmak ve hatta başkalarını satıcılara yönlendirdiği gerekçesiyle tutuklanmışmış; onu öğrendim. O sırada sevgilisi Hüsnü Şenlendirici'nin "Deniz kokain kullanmaktan tutuklansaydı, beni de içeri alırlardı" dediğini duydum. İki tarafa da çekilebilir bir cümleydi bu. Biri "Deniz kokain kullanıyor ama o onun için tutuklanmadı zira öyle olsa beni de alırlardı çünkü ben de kullanıyorum", diğeri ise "Deniz kokain kullanmıyor, kullansa ben de kullanırdım ve beni de içeri alırlardı" oluyor. Ama sanırım ilkini düşünüp de söyleyecek kadar şuursuz değildir Hüsnü Şenlendirici. Fikren bir anlık eğlenceli geldi işte, ne bileyim.

Sonra, bilgisayar başına oturdum. Reader'ımda birikmiş olan 991 item'ı nasıl okuyup bitireceğimi düşünüp baştan başladım. Birinin yanlışını düzelttim, bananeyse; ben olsam gıcıklığına bırakırım o yanlışı öyle.

Dreaming My Dreams With You'yu meğerse bana Ma göndermişmiş. Onu farketmiş ve ben online olur olmaz msn'den penceremi tıklattı kendisi. İlerleme varmış bende; 1988'lere kadar gelmişim, iyiye işaretmiş bu. Sağolsun.

Yo La Tengo'ya geçiş yaptım o şarkıyı bir kaç kez daha dinleyip. Ondan da sıkıldım. Aslında sıkılmadım ama dinleyesim yoktu. Yoksa Yo La Tengo'dan sıkılan çarpılıyor, bilenler bilmeyenlere söylesin. Matmos açtım hemen (Nasıl? Harika bir geçiş değil mi? Tam dj olacak insanım). Supreme Balloon adlı albümlerini indirmiştim geçende. Onu dinlemeye başladım ve hala da dinliyorum.

Böyle kendi halinde bir günden sonra kendi halinde olan bu yazıya başladım. Sonrasını okudunuz zaten. Valla okumayın bence artık beni; bir şey dediğim yok işte. Bu kadar işte bak, bitti.

0 saçmalayan daha çıktı: