Salı, Eylül 11, 2007

Spiegel im Spiegel esintili bir yazı

Imagine Room'un renk değiştirdiği bir günü geride bıraktık.

Spiegel im Spiegel çalıyor burada mutfakta. Önümde yaptığım kış çayım, yanımda kedim, ellerim klavye üzerinde yazıp duruyorum. Bu ellerle daha güzel şeyler yapmak isterdim şu anda ama şu anda klavye üzerinde durmaları uzaklara dokunabilmenin tek yolu.

Hastayım ve hassasım. Çok hastayım ve çok hassasım. Hiç hassas değilmiş gibi davranıyorum. Sonra buna inandırıp, bir yerlere iz bırakıyorum belki bulan olur, beni içine daldığım her ne ise oradan çıkarabilir diye.

Sonra kaşınıp, hassaslığıma bakmadan, aldırış etmeden, açıyorum bir sitenin bir sayfasına bakıyorum canımın yanacağını bile bile. Okuyorum satır satır. İlk kez bu sayfayı okurken böyle hissettiğim anları tekrarlıyorum merakla. Nereye kadar böyle hissedebilirim, bu his daha ne kadar derinleşir diye meraklanıyorum canımın yanmasına aldırmadan. Okudukça canım daha çok yanıyor, küçükken gözümün önüne gelen bir imge canlanıyor... Bir çölün üzerinde hafif rüzgarda salınırken kaktüsler çıkıyor dikenleriyle yerin altından. Sonsuz diken bir taraflarıma batıyor. Hissizleşiyorum artık ama o kadar çoklar ki canımı yakmaktan çok ağrıtıyorlar her bir yanımı. Tek tek okuduğum o kelimeler de tek tek canımı yakarken, bir araya geldiklerinde beni hasta edecek kadar ağrı yaratıyorlar bedenimde. Şu anda onları tek tek hissetmiyorum belki ama tüm ağırlıklarıyla üstümdeler. Bir kaç parçaya ayrılmışlar hatta. Bir kısmı alnımda, aklımın içinde; bir kısmı boğazımda, orayı ağrıtıyorlar, söyleyemediklerim olarak; bir kısmı da göğüs kafesimde, bir türlü öksürmek ve dışarı atmak istemediğim o his yoğunluğu gibi kalbimde. İyi bir ağrı kesici, ateş düşürücü, sinüzit yokediciye ihtiyacım var. Hepsi tek bir tabletle halledilebiliyor aslında ama ilaca dememişler ki sen bu işe yarıyorsun diye zamanında. O da bilmiyor tabii, işlevsiz işlevsiz duruyor bir kenarda kendinden habersiz.

İnsanların da yapabileceklerinin farkına varmadan yaşayıp gitmesi ne acı bir şey... Biliyor olup da kılını kıpırdatmayanlar, korkanlar, yapabilecekleri değişimlerin sorumluluğunu almak istemeyenler diye uzar gider bu liste. Susuyorum o yüzden gerek yok değinmeye daha fazla.

Aklım çok karışık. Yazıp yazıp siliyorum bir çok şey yine. Son hasta olduğum zamana gidiyor hafızam hatta ara ara. Bana bakan bir adamı anımsıyorum. Uzun süredir görmediğim bir adam. Bana, okuduğum o başkasının kelimeleri ve cümlelerini söylemiş olan adam. Şimdi ben onları söylemek isterken, birilerinin bana bunları fısıltıyla bile olsa söylemiyor oluşu pek garip geliyor.

Alışıyor ama insan... Alışkanlıklara alerjik olan insanlardansanız da bir süre sonra şimdi bana olduğu gibi hastalanıyor, ağlamak istiyor, sinirleniyor, homurdanıyorsunuz. Sonra o da geçiyor... Her şey değişiyor ama alıştığınız şeyler hep aynı kalıyor.

0 saçmalayan daha çıktı: