Çarşamba, Eylül 19, 2007

"So I start a revolution from my bed"

Cidden de yatağımdayım. Kalkasım yok. Yattığım yerden yazacağım kucağımda laptop. Seviyorum bu gerizekalı Gallagher'ları. Neyse!

Ben kendi güvensizliklerimden, başkalarınınkinden, tolere etmekten, alttan almaktan, hayatımın herhangi bir yerinde beliren belirsizliklerden, iradesizliğimden, kararsızlığımdan, kararsızlığından, BEKLEMEKTEN, neyi beklediğini bilmemekten, her sabaha aynı soru işaretleriyle uyanmaktan,

her şeyden SIKILDIM!

Çok hem de. Had safhada, en üst noktada, en üst derecede... Daha başka ekstrem miktar belirten kelime varsa siz ekleyin oraya.

Sıkıntıdan her şeyi yapabilir haldeyim. Her şeyi yapabilirim. Sıkıldığım her şeyi kapımın önüne koyabilirim. O derece SIKILDIM.

Herkes bir çıksın gitsin işine baksın. Sonra, hayatlarında nerede olduğumu, beni nereye koyduklarını, benden ne beklediklerini ve istediklerini, bana neyi verip neyi veremeyeceklerini uzakta bir yerlerde oturup düşünsün. Herkes bir karar versin. SIKILDIM çünkü. Küçük bir çocuğun mızmız havası yok bu "SIKILDIM"larda. Gerçekten aklı başında bir insan "SIKILDIM"ı onlar.

"But don't look back in anger, I heard you say"

3 saçmalayan daha çıktı:

sailor dedi ki...

annem sıkı can cıkmaz derdi böyle söylenip durduğumda o zaman kıl olurdum ona, şimdi muhtemelen sende bana oldun, paradoks gibi bişşey yafu :))

divina dedi ki...

yok olmadım ben. paradoks değil o. anneler diyince her şey inat edilebilir, sinir olunabilir gibi geliyor...

sıkılınca dinlediğim müziğe dikkat etmem gerekiyor sanırım.

laçin t. dedi ki...

ben de çok sıkıldım.25 yılı her sabah baştan düşünmeye başlayıp, her akşam herhangi bir saatte aynı yerde tıkanmaktan sıkıldım.bunca yıl hayatıma giren korkunç ve güzel ve renkli ve siyah-beyaz ve bulanık ve keskin ve sinirli ve neşeli ve cümlemi bitirmeden hayatımdan çıkan, bir daha da konuşmaya kaldığım yerden başlayamadığım insanlardan sıkıldım.onlar bulanık, dipsiz bir geçmişte kaldılar.ben de tam burada, güneş görmeyen odamın, sığamadığım bilgisayar koltuğunun içinde tıkılı kaldım.

şimdiki zamanı, yanımda olanları, yanımdalarmış gibi, hakkını vererek yaşayamamaktan sıkıldım. sevdiğimi bildiğim insanlara sevgimi dilediğim gibi ifade etmeyi,ya da sevdiğim bazı şeyleri yapmayı unutmaktan sıkıldım.uzuunca bir dokuz yıl verdi bana gezegenlikten çıkarılan gök cismi, astrolojik atıfta bulunursak.o upuzun dokuz yılda, naif inancımı,"bir şey yapma iradesi"ni, yeni insanlarla tanışma ve onlara dokunma isteğini ve heyecanını kaptı götürdü. ne işe yaradığını bilmediğim koca dokuz yıl kaldı bana. ve de büsbüyük bir sıkıntı.küçücük bir insan,koca bir fenalık.hiçbir saraya biblo olamayacak kadar büyük, hiçbir kente heykel ya da anıt olamayacak kadar fena bir his. insanları aldı götürdü hayatımdan. daha doğrusu, "insan" fikrini. tanıdıklarımı anlama isteğini. yeni insanlar tanıma hevesini de. düşüncelerimi beni tanımayan insanlara açma isteğini bir de. başkaları için ne ifade ettiğimi merak etmeyecek kadar süngerleştirdi beynimi.sıkıntı, insanlarla aramdaki o mesafeyi tanımlıyor.kısa tarihimi düşünüyorum. o kadar çok insan var ki içinde. bazısıyla hiç konuşmadım bile. hepsi hakkında çok uzun düşündüm ama. bugün, nerdeyse hiçbirinin hayatında belli bir nokta işgal etmiyorum. ama onlar benim hayatımın netlik ayarını yapma şansı buldular.bazısı ayar yaptı,çekip gitti, bazısı öldü, bazısı başka şekillere girdi. bense şimdi hepsini unuttum, bir daha da hatırlayıp çekip çıkaramıyorum onları, kimdiler aslında? "seninle bir gönül işimiz mi vardı, yoksa ben seni kırmış mıydım" diyemiyorum. hatırlamıyorum. çünkü, sormamışım senin burda işin ne? diye. yani, sıkılmakta geç kalmışım.
bugün toptan sıkılıyorum.