Salı, Mart 07, 2006

acısarıüstünesiyahkelimeler

bu aralar aklıma gelen şeyler bana ilginç geliyor ve bu, ne zamandır özlüyor olduğum şey: heyecanlanmak! kendi fikrine orijinal fikir muamelesi yapmak. yanılsama da olsa, arada yanılsamaların büyüsüne kapılabilmek ve hatta "orijinal" diye bir şeyin varolduğunun kanıtıymış gibi duran bir anla karşılaşmak...

mesela geçen gün media player'da müzik dinlerken -ki ipek nam-ı diğer "cim" şimdi "cıkcıkcık" yapacak media player'da müzik dinlediğimı tekrar okuyunca burada, duyuyor gibiyim hatta sesini- görsel öğelere gözüm takıldı bir anda. o sıralarda kafamı meşgul eden kandinsky'nin müzik temalı resimlerini bir anda o öğelerin üzerine yerleştirdi aklım ve ta daaa. bir farkettim ki, kandinsky bey yüzyıl başında bu görsel öğeleri tuallerine yansıtmaya çalışmış sinestezi hastalığının yardımıyla biraz da. şimdi dirilse bu adam, görse bu media player'ın, winamp'in yaptığını, ne derdi acaba? önce çok ilgisini çekerdi, "ölümünden bu yana sanat" bağlamında bilgilendirildiğinde sanırım kafası önce allak bullak olur hemen sonra da küfrederdi rusça rusça teknolojiye, sanata.

bir yandan da az önce messenger'da listemde korkunç bir kişisel ileti bombardımanı vardı. görmeniz lazımdı. herkes bir şeyler yazmış. herkeste bir mesaj kaygısı. ben boş durur muym tabii. yazdım ben de hemen nüktedan ama kendi kendini eriten bir şey.

divina- mesaj kaygılı kişisel ileti alanı

neyse işte efendim... bir yandan bunlarla yoğrulan beynim "kişisel görüntü resmimi" mark rothko'nun bir resmi yapmamla bir uyanış daha yaşadı. daha doğrusu zaten farkında olduğum bir şey için sanki doğru kelimeleri bulduğumu hissettim. mark rothko denen, bu aralar taptığım, adam aslında bu "kişisel ileti alanı" dediğimiz, interaktif boşlukları ilk keşfedenlerdenmiş. onun o renk bölünmeli resimlerinin, izleyiciyi sanat üretimine dahil etmesi, onu, dönemin avantgardelarından biri haline getirmiş. barnett newman, bazen henri matisse ve clyfford still... şimdi eğer biz blog tutabiliyorsak ve "kişisel ileti alanları"mız var ise bunu, bu adamların "msn"'in, "blog"un, "hipermetin"lerin, "metinlerarasılık"ın akıllara bile gelmediği o zamanlarda yaptıkları resimlere yerleştirdiği boşluklara borçluyuz gibi geliyor bana. onların sanat yapımına dahil ettikleri izleyicilerin çocukları olarak hala varolduğu kanıtlanmaya çalışılan ve bu yüzden zamanında ve hala, bir pisuarla, bir öbek bokla veya bir ton boyayla rezerve edilen boşlukları dolduruyoruz bu ileti alanlarında, blog sayfalarında.

ben şimdilik yeteri kadar boşluk doldurduğumu varsaymak istediğim için bu yazıyı burada bitiriyorum.

saygılar, sevgiler efendim...

günün "word verification"u: snhyzlar

"sonyazılar" demek istemiş sanki ama...

1 saçmalayan daha çıktı:

Ayça dedi ki...

belki de sadece jenerasyonumuzun plutonu terazinin bir tarafini doldurdu, "bu milyonlarca sene, milyarlarca insan nufusu icinde sen nesin ki ey aciz minik varlik" dedi bize, ve biz diger tarafi estetikle, sanatla, doldurmamizi "adini altin harflerle tarihe kazima" yolu olarak secmek zorunda birakildik...
kandinsky'nin "bos"luklarina prim vermek icimden gelmedi...
rothko'yu da tam karsimda, gercek boyutlariyla, butun ciplakligiyla, flulajtirdigi renk ve renksizlik arasi guruhlari bir tuvalde toplamasinin "gercek" haliyle gorunceye kadar tam olarak sevemicem sanirim...sadece tuvalinin karsisinda en az bir 15dak. oturursam ijine saygi duyma, buyulenme ihtimalimi gozden geciririm...kitaplardaki kare baskiciklarla anlayamiyorum kendisini, anlayabildigim gune kadar da ona da prim vermek istemedim :)