bira içiyorum ne zamandır yapmadığım bir şeydi bu. canım hiç istememişti halbuki ersan marketten bira alırken. hatta ne kadar da iğrenç bir şey bu bira diye düşünmüştüm çok iyi hatırlıyorum. gerçi hatırlamama da gerek yok çünkü bira hakkında sabit fikrim budur. oh be rahatladım.
ama ersan'ın elinde, evin içinde dolanırken o bira şişesini görünce "aaa ben de ben dee" dedim. ve içiyorum efes extramı. reklamımı da yaparım böyle istediğim gibi misafir odamda.
yan tarafta televizyon var ve bush'un karısı olduğunu iddia eden -ve evet bir baktım da gerçekten de karısıymış- karısı (kafam iyi değil ama çok iyi iyiymiş numarası yapabiliyorum :P) "i am the desperate housewife" diyor. zaten "desperate housewife" kavramını da anlayabilmiş değilim. ne biçim bir desperatelık bu yahu. neyse izlemediğim bir dizi hakkında ve onun adı hakkında daha fazla yorum yapmak istemiyorum.
şimdi de japonlara geçtiler hah işte günümüzün dandik enformasyon anlayışı. oradan oraya yüzeysel bilgilerle insanları eğlendirmek. bu da entel takımının eğlencesi oluyor sanırım. gerçi ben de eğleniyorum ve hatta genelde yılbaşı geceleri ntv veya türevi kanallarda (zaten kaç tane var ki?) böyle bir geçen yılın özet incelemesi verildiğinde her şeyi bırakıp başına geçen de benim televizyonun. demek ki eleştirdiğim ve bok attığım şeylerle kendimi özdeşleştirebilecek kadar da rahat bir insanmışım ben. ahahah demek istedim sadece.
şimdiii gelelim retro beyin derdine. bir şeyleri gerçek kılmak için içinde tutmak ve kendi içinde bile tekrarlamamak gereklidir o şey sanırım. veya şu an öyle bir yanılsama içinde bulunmak bana daha eğlenceli geliyor. bilemiyorum...
bir yerlere basit bir not düşmüştüm hatırlıyorum şöyle bir şeydi sanırım "mutluyum dedğinde insan mutluluk hissinden ayrılmıştır özünde çünkü tanımı yapılan hiçbir his o anda içinde devinen his olamazdır. bir duyguyla boğuşurken onun tanımını yapmak o duygudan mantığa ve düşünceye doğru atılmış olan adımın üretimidir." gibi bir şey idi.
o yüzden seni seviyorum dediğinde ve hatta bunu buraya yazdığında aslında sevme hissini sözsel bir ifadeye dönüştürüp sözsel bir eylem haline getiriyorsun. sevdiğin şey yanında ise birine gidip onu seviyorum demek istemezsin genelde çünkü o yanındadır ve içinde bulunduğun o sevgi hissinin devinimiyle geçip gider günler farkında bile olmadan sevip sevmediğinin. ama ne zaman ki sevdiğin insan yanından ayrılır o zaman "çok seviyorum ben böhüee" triplerine girer insan ki bu da bence sevmiş olduğun insanın yokluğundan kaynaklanan sevginin aktığı yerin (the object of love) boşluğunun var olduğunu kendi kendine kanıtlama çabasıdır.
ayh daha fazla bikbik yapmak istemiyorum bu konuda. ruhum daraldı sevgi, sevmek, boşluk dedikçe. sen devam et canım. seviyorum demeye de devam et. taa ki boşluğun üzerinde eskiden kalan kırıntıları tamamen süpürmüş olduğunu farkedene kadar tamam mı?
:)