Pazartesi, Eylül 07, 2009

Glint/Crystal Antlers/Deerhunter/Black Lips @Arena, Vienna (19.08.09)





Arena Viyana'nın tüm o büyüleyici mimarisinin dışına itilmiş, old school bir konser salonu. Hem kapalı hem de açık alanı olan Arena'da öğrendiğime göre Z. Arctic Monkeys izlemiş bu yaz da. Etraftaki posterlerden anladığımız kadarıyla oldukça indie grupları oldukça sık misafir etmekte hatta. Bizden bir gün önce 18 Ağustos akşamı da The Whitest Boy Alive varmış zaten. Gayet düzenli olan şehrin gördüğüm en düzensiz yapısına sahip olan Arena'dan girdiğimizde ilk işimiz bu yukarda gördüğünüz açık alandaki sıralara biralarımızı alıp oturmaktı. Masalara koyulmuş bedava dergilerden birinde ilginç tasarımlı dildolarla ilgili bir yazıyı sağolsun O. bana çevirdi, epeyce eğlendik. Grupları en önden izleyeceğim diye saat tam yedide oradaydık ama daha içeri alınan tek kişi bile yoktu. Sonunda 8'e doğru içeriye almaya başladılar insanları. Zaten çok da kimse yoktu. Konser sonunda anladık ki zaten Viyana'nın indie çevresinin beklediği grup aslında Black Lips'miş. Sıra Black Lips'e geldiğinde ki gecenin kapanışını onlar yaptılar bu kadar çok içilen ve saçmalanan başka bir konserde bulunmamıştım hayatımda diyebilirim hatta.

İçeri girerken Deerhunter t-shirtüm ve cd'm vardı çantamda artık. Bir de siara içebilir miyiz içerde şeklindeki sorumuza sevimli bir ifadeyle "İçemezsiniz demek zorundayız ama içerde içerseniz kimse bir şey demez size" cevabını veren insan cennetlikti artık gözümüzde. Dumansız hava sahası diye bir şey yok insan gibi yaşanan yerlerde diye düşünmekteyim. Ne Prag'ta ne de Viyana'da içinde sigara içilmeyen bir yer görmedik ve her yer sigara içilen ve içilmeyen olmak üzere ikiye ayrılmıştı. Zaten makul olanı da bu değil mi ki Miki diye sormak istiyorum.

İlk performans Glint'e aitti. Onlarla ilgili hiçbir şey bilmiyordm. Birkaç yerde sadece dinlemiştim ve çok da beğenmemiştim. Solistlerinin Klaus Kinski'ye benzediğini ve henüz olgunlaşmamış müziklerinin çok da gelecek vaad etmediği kanaatindeyim ben. New York'ta boka benzeyen müzik yapsan yine de dinleyici kitlesi kazanırsın eminim. Tabii öyle bir durumu yok Glint'in ama sahnede kasıntı kasıntı bir avuç izleyiciye şov yapmak yerine daha içten bir performans sergileselerdi böyle suratları görmezlerdi karşılarında.




Sonra Crystal Antlers aldı sahneyi. Güzeldi. O. kesin alacağım albümlerini deyip durdu. Hakikaten de o coşkulu tavırları, klavyedeki kızcağızın, ki adını dahi bilmiyorum ve şu anda bulmak için fazla üşengecim, sağa doğru keskin salınımı derken o zamana kadar dinlememiş olduğum bu grubu ilk kez canlı dinleme fırsatını buldum. Hakikaten de dinlenebilecek kadar keyifli bir albümleri varmış. Ara ara Arcade Fire coşkusunu da sahneye taşıdıklarıı düşünmekteyim. Bir de şu perküsyondaki amcanın daha konserin başında "Masturbating is better than sex!" diye bağırması ve konser esnasında yavaş yavaş striptiz yapması dışında her tarafıyla izleyenleri Glint'ten sonra harekelendiren bir performanstı. Bana biraz 70ler biraz da 90ların karışımı noise rock yapan bir grupmuşlar gibi geldiler ve fakat henüz oturup adam akıllı dinlemediğim bir grup için daha yorum yapmamalıyım gibi bir his var içimde. Buyrun o performanstan bir video.







Saat 10'a doğru yaklaşırken artık sıra Deerhunter'daydı ve ben epeyce heyecanlıydım. C. nihayet Arena'ya teşrif edebilmişti ve biz biraz hava almak sonra da bira almak üzere dışarı çıkıp biraz sohbet ettik. Geri döndüğümüzde O. yanımızda duranlardan bir Alman adamla sohbete dalmıştı ve ben o sohbete ara ara dahil olmuştum ki ikisinin arasından sahnede duran yeşilli birini fark ettim. Tabii ki bu Lockett'tı. Hemen ikisinin arasından yukarıda gitarını eline almış, konser öncesi kontrollerini yapan Lockett'a seslendim. Beni duydu. "You're from Turkey, I remember you" şeklinde beni tanımış olduğuna dair sinyallerini verdi. Sonrasıysa epeyce eğlenceliydi. Sanırım 20 dakikaya yakın bir süre sanki arkadaşmışız da bir süredir görüşememişiz, konserde birbirini görünce görüşmediğimiz o arada yaptıklarımızı birbirimize anlatıp sohbet ediyormuşuz havasındaydık. Nerede kaldığımızı sorunca hiçbir fikrimiz yok şeklindeki cevabıma attığı kahkaha ve sonra Linz'de kaldıklarını ve orada yer olduğunu söylemesi ve bizi oraya çağırması benimse içim kan ağlayarak böyle bir fırsatı çok içmiş olmamız ve araba kullanamayacak olmamızdan dolayı geri çevirmem ise beni hatırlaması ve adımın "O" ile başladığını bilmesi kadar gecenin highlightlarındandı benim için. O. hangi ara benim makinemi aldı ve fotoğraflarımızı çekti bilemesem de buyrun bunlardan bazıları.




Sonunda konsere başladılar. Setlist'i almıştım ama bir türlü bulamadığımdan tam olarak hatırlayamıyorum. Konser boyunca kocaman bir gülümsemeyle izledim, söyledim şarkılarıonlarla. Seyirciler de epeyce mutlulardı Deerhunter'ı izliyor olduklarına. Sahnede Joshua'nın ne kadar sevimli görüldüğünü fark ettim. Sürekli gülümseyip, göbeğinin altında duran gitarını yürüyerek çaldı durdu. Bradford ise o sırada çaldığı gitar ve söylediği şarkı dışında başka hiçbir şey düşünmüyor gibiydi. Arada Joshua benim Pink Elephant'ımı görüp gözlerini açıp "It's pink!" diyerek onunla aramızdaki komik iletişimi başlatmış oldu. Ben ona onun deyimiyle "weird cig"lerimden verdim. Sahnede Lockett'la dedikodumu yaptı. Biramı istedi biramı verdim. Sonra elimi istedi elimi uzattım. Sonundaysa artık fotoğraf makineme dadandı ve sahneden fotoğrafımı çekti. O sırada Bradford ise suratsız suratsız bizi izlerken, arkamdaki kızlar bana grup üyelerini tanıyıp tanımadığımı sordu. I was up in the clouds işte.














KOnserden çektiğim bir Cover Me Slowly ve Agoraphobia videosu var ama korkunç sesimle şarkıları rezil ettiğim için bende saklı kalsın istiyorum o video. Sonuç olarak Bradford'ın nedense sesinin pek iyi gelmediği ve fakat ses sorunlarının pek umrumda olmadığı sonuna kadar zevk aldığım bir konser olmuştu ki Lockett beliriverdi konser bittikten sonra sahnede. Beni gördü. Can cdlerini imzalatırken, dünyanın en sevimli kızları doluştular ön taraflara. Belli ki Black Lips'i en önden izleme niyetindelerdi. Gelmişken Lockett'a kollarını imzalattılar. Lockett onları imzaladıktan sonra Joshua ile benim cd'mi imzaladılar. Joshua "Thanks for the weird cigs" derken Lockett uzun uzun oturup uğraşıp bir fil çizdi ve filden çıkan konuşma balonuna "Ozge! Thanks for coming and for the elephant" yazdı ve tüm sevimliliğiyle bana "Linz konusunda gelmeyeceğinize emin misiniz?" diye sordu. Ben de yüzümü buruşturdum ve maalesef gelemeyeceğimizi zira içkili olduğumuzu ve dışarıda bir arabanın bizi beklediğini söyledim. O da yüzünü buruşturup peki o zaman dedi. Sonra Bradford'ın gitmek istediğini ve yanımıza uğrayamayacaklarını söyleyip uzaklaşmıştı ki geri dönüp birkaç gün sonra Lüksemburg'ta olacaklarını ve bizim planımızın ne olacağını sordu. Prag'a geri döneceğizi ama keşke orada da onları izleyebilseydik şeklindeki cevabımı duyduktan sonra konuşuruz o halde biz de deyip uzaklaştı. O uzaklaşırken ben Agoraphobia'yı canlı dinlemiş ve ekstra bir de Joshua ve Lockett'la bu kadar sevimli sohbetler ettiği için dünyanın en mutlu insanı olarak Deerhunter maceramızı sonlandırdık.







Sonunda Black Lips sahneye çıktı ve C.'ın dediğine göre metroda gelirken Arena'ya o sırada geliyor olanların Black Lips'i delice merak ettiğini ve konsere sadece Black Lips için geliyor olduklarını söylemişti. Dışarda biraz vakit geçirip konser alanına dönünce hakikaten de öyle olduğunu fark ettik zira delice dolu olan hall'un içinde tuvalet kağıdı ruloları ve fırlatılan biralar havalarda uçuyordu. Delice bir gürültü ve tam olarak 15-20 yaş arası teenage'lere yönelik yapılmış punk o yaş aralığındaki insanları kendinden geçirmişti. Bizse yaşı geçmişler olarak uzaklardan izlemeye başlasak da, dayanamayıp önlere doğu gittik ve en öndeki yerimizi aldıktan sonra hakikaten de o eğlenceye katılabilceğimizi fark edip, zıplamaya başladık. Bu arada ben Deerhunter setlist'ini kapmaya çalışırken, bana sahneden "Heey, what's up?" şeklinde elini uzatan ve konuşmaya başlayan garip dişleri olan adamın, Black Lips'in gitaristi olduğunu fark ettik. Halbuki biz onu sahne görevlisi sanmıştık. Sonuç olarak Black Lips o ana kadar sahnede olmayan bir enerjiyi bağırarak, terleyerek ve gürültü çıkarıp zıplayarak onları izleyenlerin üzerine saldı bir saat boyunca. Müziklerini çok spektaküler bulamasam da orada olup eğlenmeyen insanın aklına şaşardım.







Konserin sonuna doğru şu yukarıda gördüğünüz konser sırasında sahneye doğru uzanıp yatan ve çıkıp dans eden bu sevimli kızla da o kadar samimi olduk ki üzerime bira dolu bir bardağı düşürdü. Ben kahkahalar eşliğinde dışarı eğlenceye devam ederken özür diledi bir de o sarhoş haliyle. Önemli değil deyip, üzerim sırılsıklam ve fakat ne olursa olsun böylesi keyifli bir konser izlediğim için mutlu olarak mekandan ayrıldım. Ayrılmadan önce bir saat boyunca dışarıda insanlarla konuştuk. Deerhunter dışında tüm gruplar dışarıda insanlarla oturdu, içti, bir şeyler yedi. Herkes en az benim kadar halinden memnundu. O. ile Avrupa'nın ortasında kalacak yerimiz olmasa da yüzümüzde kocaman gülümsemeler ile gecenin 2'sinde oradan ayrıldık. Aklımdaysa Linz'e gelip gelmeyeceğimizi son kez soran güzel bir surat, elimde de imzalı cd'm ile 20 dakika içinde kalacak bir yer bulduktan sonra kulağımda Operation ile uykuya daldığımı hatırlıyorum.

Sonrasıysa hep rüya.

0 saçmalayan daha çıktı: