Cuma, Ağustos 25, 2006

noktalama isaretleri

hayatin mukemmeligini imkansiz kilan kelime: ama
ve her seferinde mukemmele daha cok ulasmak icin kullanilan virguller...
tamamlanamayan girisimler, sonu kurgulanamayan hayaller... devam ettirilmesi bir yana, ilk cumlesi bile yazilamayan romanlar...

tum bunlar icin de 'uc nokta'...

nokta koymak zor birsey aslinda.

nokta koymak: karar vermek.
geri alamamak.

silememek , duzeltememek...

agizdan cikti bir kere! bitti ve tamamlandi. 'gote giren semsiye acilmaz' tadinda bir his ile.


dusundum de,
aslinda bu noktalama isaretleriymis hayatlarimizi gayet guzel anlatan...
bazen cumlelerin anlattigindan, kelimenin anlamindan, paragrafin butununden,
satir aralarina girmeden,
sadece o isaretler yeterli...

tamam'lar, devam'lar.

iste butun mesele bu.

Pazartesi, Ağustos 14, 2006

Bilinc Oyunlari IV

Suleyman Demirel yeniden Basbakan ya da Cumhurbaskani olmustu. Dun okudugum Fowles kitabindan bir bolumu ezberinden dinleyicilerine aktariyordu -hicbir yerde sekmeden. Sonra Melbourne Kangaroos sapkamin aynisindan takmisti kizin biri ama onunki yepyeniydi, benimki iyice sarardi Roll dergisi gibi oldu. Istanbuldaki lab'dan S. cuzdanini kaybetmis, tam avucumun icinde buluyorum onu ve cuzdani ona goturuyorum, calindiginin farkinda degil ama nasil oluyorsa bulunacagini bildigini soyluyor. 4 tane hatirliyorum, sabah 100 taneydi, sanirim gece ise 10 000 adet olsa gerek. Hepsini hatirlamak buyuk kulfet olurdu zaten...

Perşembe, Ağustos 03, 2006

Mola

Ayh. bence acilen su ruh halinden siyrilalim.

divina, bir Sigur Ros koy da kendimize gelelim, soyle...

:)

Çarşamba, Ağustos 02, 2006

nereloloyoooor!

bakımsız oda kokar lafını gördüm sonra odaya şöyle bir göz gezdirdim. odamızda çok ilginç şeyler olmuş geçtiğimiz günlerde sayın oda sakinleri...

şimdi ben öncelikle buraya sizleri misafir gibi oturasınızi birbirinizle çocuklar gibi küsesiniz sonra da darılıp, kendi köşenizde mırmırmır yapıp, odanın kapısını açıp odayı terkediniz diye çağırmadım; bu bilinsin. herkes kendine düşen görevi yapar... ben odada sessiz ve hatta belki de siz konuşurken kulağımda müziğim dışarıyı izliyor olabilirim. aynen bazen bazılarımızın çenesinin düştüğü ve durmaksızın konuştuğu gibi... çok konuşunca oda bakımlı mı kalıyor sanıyorsunuz ey retro bey? sessizliği paylaşabiliyorsanız etrafınızdakilerle, bu durum o ilişkilerin ne kadar bakımlı olduğunun kanıtı haline gelmez mi birdenbire? ben bu odada sessizken rahat durabilmeyi, iyi hissedebilmeyi de hedeflemiştim... salt buraya yazmakla bir şeyler paylaşılmıyor. sözcükler çoğu zaman temizlik maddesi değil de, tam tersi, insanın kendini kirletme ve kendini anlamsız şekillere sokup hayatın eğlenceli kılma çabasının bir aracı olabiliyor bazen de. kirlenmek güzeldir evet. ama bazen de "enjoy the silence"çılık oynamak odanın havasını temizliyor. bu odada herkes kafasına estiği zaman yazdı bu zamana kadar hep de yazacak tabii ki...

cracker hanımın ben bu odayı bırakıp gidiyorum serzenişlerine de, retro beyin ayar tahminleri ve sonunda oda hakkındaki dediklerine karşılık ben de böyle bir şey yazayım istedim.

odayı isteyen istediği zaman terkeder tabii... ama en iyi cracker bilir ki bu odadan çıkıldığı zaman tekrardan pek de kolay girilmiyor. ayça'm ne güzel demiş bu oda kutsaldır, terkedilmez diye... bu odayı kutsal yapan hepimizin burada olması, zamansız veya her zaman güncel olamasa da birbirimizi takip edebileceğimiz boş bir alanın varolduğunu bize (en azından endime adıma konuşursam bana) hissettirmesidir.

lakin diyeceğim şudur ki: ben bu odayı, bazılarımızın sessiz kalmasını, bazılarımızın çok konuşmasını, bazılarımızın tamamıyla olaylardan alakasız olmasını seviyorum. sevmeyen var ise, buyurunuz kapı açık, arkanı dön ve çık :)

bana kalbi kadar beyaz bu sayfayı ayırdığı için imagine room'a teşekkür eder, oda sakinlerinin aralarında vuku bulan sorunlara acilen bir çözüm getirmelerini diliyorum...

si ya