Pazar, Ağustos 31, 2008

sonyazgünüyazısı '08

Geçen sene bir son yaz günü yazısı yazmışım. Şimdi gördüm. Bunu böyle bir gelenek haline getirsem ne kadar saçmalamış olurum diye denemek istedim. Böyle bir şeyi yaparak saçmalayabileceğimi düşündüğüm için aslında saçmalıyorum dedim sonra da. Sustum.

Deli gibi çalışmaların tam ortasındayım. Haftada 60 saat ders veriyorum bunun 20'si özel ders. Ne yapacağımı şaşırmış haldeyim. Kafamı kaşıyacak halim cidden de yok. Ama her tatil sonrası anlıyorum ki bana tatil yaramıyor. Özellikle de bir yerlere gittiysem o tatilde tüm oryantasyonumu yitiriyorum. Sonra işe başladığımda o ilk bir hafta 28 Days Later filmi kaçkınlarından birine dönüşüyorum. Mesela dün Eylül'deki bayram tatiline kadarki son boş günümdü. Ne yapacağımı şaşırdım hatta, evet. Ama bugün o tatil dönüşünde ki bir günlük tatil bile yetiyor, yaptığım iş ne olursa olsun, eğer karşılığında para kazanıyor olduğum bir görevse bu, nefret ediyorum her şeyden ve tüm dünyadan ve evet nefret ettim yine her bir şeyden. Bugün de bu halde bir sonyazgünü geçirdim.

Öte yandan bazı tamlamaların böyle bitişik yazılması gerekiyor (bkz: sonyazgünü). Sanki onlar o kadar doğru bir tüm oluyor ki bir araya geldiklerinde, o tümlük hissini bozabilecek hiçbir boşluğa tahammül edilemiyor. En azından ben edemiyorum. Siz de etmeyin.

Gittikçe daha çok sevdiğim, güzelliklerini her geçen gün daha da güçlü şekilde görebildiğim, duyabildiğim Mogwai eşliğinde içinde bir adet Björk konserinin de bulunduğu bu yazı kapamak istiyorum artık. Kedimin ayağının kırılması, onun iyileşmesiyle son bir senedir olmadığım kadar iyi hissettiğim zamanlara korkunç eşzamanlarla geri dönüş, düzenli spora gitmeler, daha çok sorumluluk aldığım ve hepsinin teker teker üstesinden gelebildiğim günler, alakasız yerlerden karşıma çıkan ilişkiler, etrafımda neden bu kadar Dawson's Creek vakası ilişki türü var diye sorgulamalar, hayalkırıklıkları ama daha çok yeni hayaller ve maalesef ki bu hayallere bağlı korkular şeklinde özetlenebilir üç ay. Ha bir de ilk kez bir yaz gününde dinlemeye başladığım bir Sigur Rós albümü ve akabinde albümü bilgisayarımın karanlık dehlizlerinde bilerek ama çaktırmadan kaybetmeler ve bir sürü yeni müzik grubunun iTunes listeme dahil olması da var... Ah tabii iTunes demişken, çok sevdiğim iMac'im ve kendisini almamda yeteri kadar sebep oluşturmuş, 2,5 sene boyunca neler görmüş geçirmiş emektar HP Pavilion'umu da buradan selamlıyorum. Güzel kıyafetler, Nada geceleri, eğlenceli insanlar, yeni ilişkilerle dolu geçen, yarısı üzgün, yarısı ne idüğü belirsiz bir yazı kapıyorum izninizle. So long and thanks for all the fish... Fish'i bu cümleden ve hayatımın içinden çekip çıkaralım isterdim ama deyim böyle ne yapalım.

S.H.D.V.S.B.V.B.G.O.Ç.Y.B.
C.H.I.T.C.Y.L
L.

2 saçmalayan daha çıktı:

Adsız dedi ki...

Bayram tatili geldi gözün aydın.
Tatil insanın dengesini bozuyor evet. Hele ki şehir dışına çıkınca. Sonra geri dönünce insan film izliyormuş hissine kapılıyor. Sanki bambaşka birinin hayatına ortadan dalmışsın gibi. Yatağın bir kenarda, odanda bir tarafta kitaplık, en son okuduğum gazeteyi demin okumuş gibiyim, oysa -misal- 10 gün geçmiş üzerinden..
Alışmak zaman alıyor. Tatillerden sonraki hafta sadece 2 gün çalışsak ya, rehabilitasyon babında?

divina dedi ki...

Evet, tatil geldi sonunda. Hakikaten de yorgun argın ama mutlu karşıladığım bir tatil oldu bu. Neyse ki yerimden ayrılmıyorum ve umuyorum ki artık bu tatilin sonunda kendi hayatımın ortasına dediğiniz gibi düşmem. Tatil paralel bir evrene geçiş gibi bir şey bu anlamda. Evrenler arasında sıçrıyoruz. Aslında çalışırken yapamadıklarımızı, tatillerde yerine getirmeye programlıyız gibi. Çalışırken aralardaki tatillere ihtiyaç duyuyoruz evet ama dediğiniz gibi tatil yaptıktan sonra da tatil yorgunluğunu atmak için başka bir tatile veya rehabilitasyona ihtiyaç var bence de.