Onun dışında geçen gün Muzo'yu bundan sonraki bilmediğim bir tarihteki görüşmemize kadar son defa gördüm. Güzel bir teras partisinde ummadık şeyler yapıp, ay tutulmasını izledik. Birileri Calgonit Amca oldu ve elinde çamaşır makinesi rezistansıyla gelip Muzo'nun Calgonit kullanmadığını kanıtladı. Sonra birileri sürekli başkalarını aşağıya atma isteğiyle dolandı. İnsanlar keyifli sohbetler yaptı, güzel müzikler dinledik. Birinin (kostümüyle gelmişti hatta kendisi) doğumgünüymüş, onu kutladık. O kadar farklı insanın tek ortak noktası Muzo'ydu. Sağolsun kendisi ve oralarda kendine iyi baksın dileklerimizle ayrıldık.
Hepimiz Muzo'yu uzun süre ve o evi de bir daha hiç göremeyeceğimizi düşünüp salak salak aşağıda kim nereye gidecek diye düşünürken başka bir surreel olay gerçekleşti ve elinde tesbihi olan klasik bir İç Anadolu erkeği olarak tarif edebileceğimiz biri bize yaklaştı ve gülerek "Bir şey soracaktım ben" dedi aksanlı türkçe'siyle. Biz de döndük hemen yardım edelim istedik ve fekat kendisi bize şöyle bir soru yöneltti ve hepimizi uzunca bir süre kitledi:
"Buradan İstanbul'a nasıl gidilir?"
Sonra kendimize gelip Büklüm Sokak'tan İstanbul'a nasıl gidilir ki diye düşünüp,kendisine AŞTİ'ye gitmesi gerektiğini ama 400 küsür kilometre bir yol gideceğini söyleyince, ikinci şok edici cümleyi sarfetti ve dedi ki:
"Yani İstanbul değil de daha yakın bir yer de olabilir, ne bileyim başka yerler."
Bunu öyle yüzünde öyle saf bir gülümsemeyle sordu ki artık cidden birilerinin onu çok feci sattığını, Ankara'ya yalnız gelmediğini duyunca da inandık. Adam ciddiymiş. Birisi ona Kars'a gitmesi gerektiğini söyledi en son ama ben durumla o kadar ilgilenmek istemedim ki uzaklaştım hemen oradan. Sonra da eve geldim. Hala garip geliyor o adam. O derece şuursuz olduğum bir anı anımsayamamış olmak da çok sıkıcı.
Pazar gününü evde oraya buraya kendimi atarak geçirdim. Bir kanepeden diğerine, bazen bilgisayar başına geçerek ve hiçbir şey yapmayarak bütün bir günü yedim ve böylece tatilimin son gününü de böylelikle heba ettim. Sonunda Paul'un dikişlerini aldırdım bir de tabii. Kafasındaki "Necky" yazan başlıkla dünyanın en sevimli şeyi haline geldi Paul. Zorluk çekmese böyle dolaşsın diyebilirim ara ara ama kendisinin bundan pek memnun kalacağını sanmıyorum. Bugün o haliyle Paul'u bana bakarken yakalayınca aklıma ilk gelen şey, Paul'un oynadığı bir Space Oddity klibi oldu. Paul "This is ground control to Major Tom" derken, yan tarafta beliren Tom ve Jerry'nin Tom'u olanca ciddiyetiyle bakışlar atarken epeyce güldüm. Kafasındaki huni benzeri başlıkla uzaydan kopup gelmiş bi kediye benziyor Paul sonuç olarak ve dünyanın en sevimli şeyi oldu böyle bile.
Bugün de derse gittim on günlük tatil sonunda. Yorucu gelmiş olmalı ki eve geldiğimde kendimi aşırı sıcağın da etkisiyle hayatından bezmiş bir halde kanepede buluverdim yine. Öğledensonra uykusundan nefret eden ve hiçbir zaman tasvip etmeyen biri olarak bir buçuk saat kestirmişim. Kalktığımda neden bu öğledensonra uykularını sevmediğimi hatırladım. Kalktığımda birkaç saat sonra havanın kararmasına katlanamamakla beraber, bu katlanamayışın da etkisiyle huysuz bir salağa dönüşüyorum. Hiç kimse beni öyle bir halde görmesin diliyorum. Aklınızda olsun.
Birkaç gündür hiç müzik dinleyesim yok bir de. O yüzden aslında istiyor olsam da size müzik tavsiyesinde bulunamayacağım. Hepinizin de ihtiyacı vardı zaten buna eminim, tüh bak! neyse yine de, en kötü M83 dinleyin veya Cut Copy. Bu da Kim and Jesse diye bir klip yapmış M83; buraya iliştireyim, izleyin ve 25 yaş üstü olanlarınız "Bizden geçmiş yahu" desin diye. Çok düşünceliyim evet.
From Crackle:
0 saçmalayan daha çıktı:
Yorum Gönder