Perşembe, Mart 27, 2008

"again, again i'm wrong, and i confess..."

Bazen düşünüyorum eskiden bana çok normal gelen şeyleri. Nasıl bir delilik halindeymişim de bunları normal bir şeymiş gibi görebilmişim o zamanlarda diye şaşırıp kalıyorum. Koskoca zaman farklarıyla nasıl başetmişim diyorum.

İstiyorum ki bir de şu şarkıyı dinleyin. Pek sevdiğim bir müzik blogunda övülmüş kendileri. Ben de pek başarılı buldum vokalle müziğin uyumunu. Ayrıca bu da myspace sayfaları; bir gözatın.

Zamanında birisi bana "Sen sevilmek için yaratılmışsın" demişti. Ben de karşılık olarak "Sen de öylesin" demiştim. Sonra birbirimizi sevmeyi öğrenmiştik sanırım beraber eş zamanlı bir halde. Ben ise hep tam tersi, sevmek istemişimdir sevilmekten ziyade. Tamam, kabul ediyorum, her ikisi aynı anda oluca şahane bir şey oluyor. Hayatımda bir kez o dengeyi yakalamıştım. Bir daha da yakalamayı ummuyorum zaten çok uzun süredir ama gerçekten de sevmeye daha istekliyim ben. Sonra kendim gibi insanları bulunca sorun yaşıyorum sanırım. Birileri de zamanında kadınlar sevilmeye önem verir gibilerinden bir şeyler söylemişti. Zaten ben de kadın olduğumu hiçbir zaman iddia etmedim bilinen manada. Bilinen manadan kastın nedir diye soracak olursanız, standart bir kadın imgesi vardır ya hani, erkeği peşinden koşturmak için türlü numaralar yapar. Çünkü ancak peşinden koşulacak bir şeye sahip olduğu yanılsamasını kaçarak yaratabileceğini düşünür. Değer verilmesi gerekilen özelliklerinin kendinde olan özündeki özellikleri olduğunu bir türlü idrak edemez veya belki de kendine güvenemez. Bu yüzden kaçmaya eğilimlidir. Kendini saklayıp durur bir yerlere. Aslında ilişki onun için stratejik bir şeydir. Hiçbir zaman attığı adımı tam atmaz. Hep yarımdır veya atar ama iki adım geri çekilir hemen ardından ki daha değerli olsun hani erkeğin gözünde. Ben de sanırım böyle stratejilerle parmağımın ucunda oynatabileceğimi bildiğim erkeklere karşı bir saygı duyamadığımdan, onlara karşı aşk yaratamıyorum içimde. Yaratmak diyorum çünkü cidden de aşk yaratılan bir şey; en azından benim için böyle. Ancak saygı duyduğum, benimkilerle bir şekilde çarpık da olsa eşleşebilen özelliklere sahip insanlar ilgimi çekiyor. Sonra bu insanları tanıdıkça onlara aşık olabilme olasılığım yükseliyor. Bazen tanıdıkça daha da uzaklaşıyorum. Zaten şunun şurasında hayatımda cidden sonuna kadar aşık olduğum kaç kişi oldu ki. Birinin yeri apayrı, diğerinin yeri ise kazı çalışmalarında harabeye dönmüş halde. Hiçbir iz kalmayacak şekilde kazıyordum delik deşik ediyordum bir süredir orayı. Şimdi durdum. Yeni bir şeyler inşa edeceğim oraya yakında, hissediyorum. Hissediyorsam doğrudur diyorum ve retroya bir ara veriyorum, konu her neyse ona dönüyorum.

Neyse işte, diyordum ki saygı gösteremediğim birine aşık olamıyorum. Peşimden koşan birine de saygı duyamadığım için öyle kaçmıyorum etmiyorum. Her şey açık olsun istiyorum. Peşinden koşulacak bir şeyim yok ve beni bu halimle sevsin, bu halimle bana aşık olsun istiyorum. Çünkü eğer o peşinden koşulacak bir şeylerimin olduğunu düşünüyorsa bunun bir yanılsama olduğunu ve bu yanılsamanın ikimizi de içinde bulunmak istemeyeceğimiz sulara çekeceğini biliyorum. Sırf o durumu yıkmak için elimden geldiğince kendimi gösteriyorum ona. İyi de yapıyorum bence. Ama evet sevmek istiyorum, aşık olmak istiyorum. Birinin bana olan sevgisinden ziyade benim o kişiye hissettiklerim daha önemli sanırım benim için. Yoksa kendimi aldatıyor gibi hissediyorum; yaşadım oradan biliyorum.

Bazen de hayatım boyunca tek yaşayabilir miyim diye düşünüyorum. Sanırım bu da mümkün. Gerçekten de hiçbir zaman aslında hiç kimseye ihtiyaç duymadığımı biliyorum. Tabii aşk meşk öyle ihtiyaçtan olmuyor. Gerçi daha geçenlerde tam tersini iddia ediyordum hararetle ve etrafımdaki herkesi buna inandırabilmiştim de verdikleri ilk ciddi karşı tepkilerine rağmen. Böyle de yanar döner bir insanım. O yüzden inanmayın bana.

Bazen de böyle ciddi, kesin ve hatta zaman zaman cheesy tanımlar yapıyorum ya kendimce hayatla ve türlü zırvalıklarla ilgili, en çok da o zaman hastası oluyorum kendimin. Bir gidip çay koyuyorum, geçiyor.

5 saçmalayan daha çıktı:

dünya dedi ki...

işte bu yanar dönerliklerini itiraf eden insanları çok seviyorum :)süpersin kanka hehahehaha ( tamam olaya başka bi boyut kazandırmış olabilirim ama bunu yazmamak için hiçbir nedenim yoktu :))

Ayça dedi ki...

ahahhahahahah
portishead entarisinde itiraf ettin
"miş gibi"sel biçimde kendine çay kodurtmanı yemez artık bu okur :)

divina dedi ki...

Sen Paris'te misin?
Oralardan beni de ihmal etmezmiş benim Ayça'm. Yemez bence de :)

Ayrıca Dünya'cım twisted kişiliklerimiz bizi daha neler yazmaya itecek neler yatacak bakalım. Bizde uçlar bol nasıl olsa.

suninherhead dedi ki...

hahay evlen benlen mualla. şu "strateji" kadar gereksiz yalan pis bişey görmedim.

Ayça dedi ki...

paris'e gelmiş bulundum evet
hatta konuyla alakalı bişi post ediim şimdi comment alanını feysbuk wall una çevirmiim dimi di