Şu sıralarda türban görüşmesi yapılıyor birkaç kilometre ötemdeki mecliste. İçindeki insanların hiçbirini ben seçmedim onların ama her nasılsa herkes gibi beni de temsilen bulunuyorlar orada.
Herkes saçma sapan aynı şeyleri tekrarlıyor. Arada değiştiriyorum kanalı ama sonra yine açıyorum bakalım bu seferki nasıl zırvalayacak diye. Seneler önce sırf kendimi sinir etmek için Savaş Ay'ı izlerdim. Hani sinir olmaktan hoşlandığınız insanlar vardır ya, Savaş Ay da benimkiydi. Hatta yanında duran o alev alev yanan varillerden birinin bir gün canlı yayında patlayacağına ve Savaş Ay'ı yanarken göreceğime dair umutlarım (!) bile vardı. İşte şimdiki nefret objem de şu bahsettiğim meclis içindeki insanlar.
Tek adam gibi konuşan Aysel Tuğluk'tu. Onun da hitabet tarzında bir sorunu vardı ama olsun. Sonuna kadar dinlediğim bir tek o olabildi. Her ne kadar DTP'nin içten içe bu kadar da naif olmadığını düşünsem de, hak vermemek mümkün değildi Tuğluk'un sözlerine. Her ne kadar AKP'nin demokrasi ile ilgili görüşlerine katılmasalar da, özgürlüklere sahip çıkılması bağlamında türbanın serbestleştirilmesi konusunda olumlu bir bakışa sahip olduğunu belirtti kendisi. Tabii bunun hemen ardından "301'i ve okullardaki din derslerini de kaldırın da özgürlükler konusunda samimiyetinizi görelim"e getirdi lafı. Bunu yaparak iktidarın ne kadar iki yüzlü bir özgürlük anlayışına sahip olduğuna yönelik laflar çarpmış oldu tabii.
Her şeye rağmen bu yasanın geçeceğini ve anayasanın bir şekilde değiştirileceğini bilmek insanın içini bulandırıyor. Aslında kimsenin umrunda değil insanların kendi görüşlerine göre hayat tarzlarını yaşaması. Rahatsız eden tek şey bunu tek düşünen kendileriymiş gibi ortaya çıkan bir iktidar partisine sahip olmamız ve bunun üzerinden siyaset yapılması. Aslında şimdi şu meclisi on tane türbanlı kadın basıp "Bırakın bizim türbanımızla siyaset yapmayı. Sadece bizi temsil eden ve bizi diğerlerinden ayıran bir partinin desteğini kabul etmiyoruz. AKP'nin veya MHP'nin özel ilgisine, özgürlükler konusunda bizi destekliyor gibi görünen ayrımcı siyasetleriyle işimiz olamaz. Biz sadece her yerde başımızı kapatmak istiyoruz. Başımızdaki siyasi değil dini bir tercihtir." deseler, tüm o "laik azınlık" (!) olarak konumlandırılmış insanların bütün önyargılarını bırakıp türban için seve seve serbestleştirilmesi yönünde fikir beyan edeceğini ve gerektiğinde de hareket edeceğini düşünüyorum. Türban konusudaki özgürlüklere giden bir yol var ise oradaki tek engel AKP ve onların siyasetidir kanımca. Ama tabii insanların Aşil topuklarıyla oynayıp, orayı kanatıp, sonra da başkaları yapmış gibi propagandalar yapmak tam da iktidarın işi.
Geçende bir Türkçe öğretmeni arkadaşım da ileride ÖSS'nin kaldırılacağını ve yerine davranış notlarının ağırlıklı olduğu bir not sistemiyle üniversitelere öğrenci alınabilmesi için düzenlemelere başlandığını söyledi. Böyle bir olasılığın gerçekleşmesi ilk anda insana umut verici görünse de, artık sadece "ahlaklı" (kime göre neye göre?!) öğrencilerin iyi üniversitelere alınması/girebilmesi fikri insanın aklına düşünce işin renginin bok yeşili olduğu daha rahat görülüyor sanki.
Birkaç hafta önce bindiğim taksinin şoförü ise milletimçe ne kadar "şaka" gibi olduğumuzun göstergesiydi sanki. Kendisi iş güç olmadığından, kimsede para olmadığı için taksiye binilmediğinden dert yandı. Oradan işi siyasete getirdi. Ben Abdullah Gül'ün 500 dolarlık iki kişilik yemeklerini devlete ödettiğinden ve 500 doların insanların bir aylık maaşı olduğundan sözedince, bana dönüp kinayeli bir bakış attı ve aynen şöyle dedi: "Bu zamana kadar herkes yedi zaten, bırakalım da şimdi bunlar yesinler. Başbakandan, cumhurbaşkanından bir tane var zaten. Helal olsun onlara!"
Bu laftan sonra tabii ben ne desem boştu. Melih Gökçek'in su faciasından söz açınca ne diyecek bakalım dedim. Onun için de beyefendinin sözleri şöyleydi: "Adam Allah'ın işine karışamaz ki, ne yapsın su bittiyse?" Kendisine "bilim" diye bir şey varlığını müjdeledikten sonra seneler öncesinden bile böyle şeylerin öngörülebileceğini söyledim ama nafile. Adam inanmış Allah'ın işi olduğuna susuzluğun. Tam da önceki yazılarımdan birinde söyledğim gibi, din kadar güçlü başka bir şey yok maalesef. Adam gözüyle gördüğüne, beş duyusuyla algıladığına inanmak yerine, bilmediği bir alemin içinde kaybolmayı daha rahat buluyor demek ki.
Böyle de trajikomiğiz milletçe.
sesli meram 484 -- հանգուցավոր
10 saat önce
2 saçmalayan daha çıktı:
Savaş Ay yorumuna sonuna kadar katılıyorum, türban konusunda katılmadıklarımda var:))
Katılmadıklarınızla ilgili daha ayrıntılı bir şeyler okumak isterim.
Yorum Gönder