Perşembe, Aralık 06, 2007

Etrafında Dönülemeyen Yıkık Bir Kule

27 yaşıma tam "27 yaş sendromu"na sebebiyet verecek, üstüne bir de bu sendromun geçerliliğini destekleyebilecek kadar güçlü argümanlara sahip olarak başladım. İki gündür "half-awake" - nasıl da kullanırdık di mi?- gezerek yaşamıma devam ediyorum. Arada nefes alıyorum. Üstüste aldığım kararlar domino etkisiyle birer birer devrilirken, hemen renovasyon çalışmaları başlatıyorum içimde. Dolmabahçe Sarayı gibi. Birisi bu gibi büyük yapıların renovasyonu daha bitmeden, yeniden başladığını söylemişti. Aynen öyle işte...

İçimden de diyorum ki her seferinde "pes etmemeliyim". Sonra bir an geliyor, içimden köprüler kuruluyor başka bir yerlere gidiyorum. Gittiğim yerdeki kulenin etrafında koşturmaya çalışırken her seferinde görmek istemediğim -tam da görmeye en çok ihtiyacım olduğu için- bir yüz karşıma çıkıyor. Karşıma çıkan imgenin içinden geçemiyorum. Yanından kıvrılarak dönmeye devam edeyim derken çoğalıp duruyorlar. Onlara değmeden geçilemez bir hale geliyorum sonra. Her dokunuşta farklı bir yere gidiyorum. Bir mağazadaki obsesif bir tezgahtarın paket yapmadaki aşırı titizliği, yanımda o, gülümseyerek birbirimize bakıyoruz. Aniden bir diğerine dokunuyorum, beni deniz kenarındaki bir sabah kahvaltısına, bir sonraki burnunun yanakla birleştiği yerden bu yüzü öptüğüm bir ana, oradan taksideki bir elele geçme anına, sonraki kaçırılan bir çift gözün farkediliği ilk ana, hemen ardından "o zaman dışarda yaparız biz de", sonraki ise "gidene kadar :)", beraber kurulan ve artık hiç gerçekleşemeyecek bir konser hayaline... En çok da bu acıtıyor belki de, son bakışma anından hemen sonra...

Sonrası mı?

f
r
e
e
f
a
l
l
i
n
g

complete...

0 saçmalayan daha çıktı: