Ne zaman Mùm dinlesem aklım uçuyor. Sonra toparlamak için yazı yazmaya ihtiyaç duyuyorum. Yazınca sanki her şey düzeliyormuş gibi uçarı ve hayali bir düşünceye sahibim. Kimsenin bu konuda beni haksız çıkarmasını isteyemeyeceğim.
Mùm'dan dolayı aklımın daha fazla uçmaması için Kronos Quartet'lerimi çıkardım. İçimde ne kadar saçma sapan kırıntı varsa hepsinin üzerine salmayı bir görev edindim. Önce zamanında H.'ın bana yüzlerce albüm yazdığı dvdleri buldum. Sonra onların içinden Kronos'ları seçtim. Bu adamlara hayranlığım o listeyi her gördüğümde artıyor. Alfred Schnitke'den Jimi Hendrix'e, Philip Glass ve Arvo Pӓrt'tan Sigur Ròs'a herkesi çalmış olan bir grup bu. Ha bir de sanırım Clint Mansell ile beraber bir The Fountain felaketi vardı. Felaket dediğime bakmayın, benim felaketim oldu o albüm ondan öyle bahsediyorum hakkında. Bir de Mogwai çaldılar mı her şey tam olacak diye düşünmekteyim.
Mogwai demişken, geçenlerde Mogwai ile ilgili bu zamana kadar nasıl olur da öğrenmediğime şaşırdığım bir şey keşfettim. Kendilerinin sene bilmemkaçta çekilmiş Zinedine Zidane üzerine yapılan bir belgeselin soundtrack albümünü yaptığını öğrendim. Çok şaşırtıcı değil mi? Yaa...Kanıt isterseniz tam burada. Ha bir de tam o last.fm sayfasından bir yorumu da iliştireyim albümle ilgili: "Was Zidane's life sad or something?" Hakkaten sorası geliyor insanın.
Onun dışında şimdi aklıma geldi de, son on yıldır en popüler terimlerden biri de "hayatımın soundtrack'i" lafı oldu belki de. Ne zaman bir şarkıyı/albümü/grubu çok sevsek, hemen hayatımızın soundtrack'i yapıverdik. En azından ben birkaç şey için bu lafı söyledm. Mesela spesifik olarak söyleyecek olursak, şimdi buraya yazarken aklıma gelip şu anda dinlemeye başladığım, zamanında "tavuklu makarna"dan hemen önce bir listede yer almış Sigur Ròs şarkısı "Svo Hljótt", Mogwai'nin "Take Me Somewhere Nice"ı veya Radiohead'den onlarca şarkıyı buraya sayabilirim herhalde. Bu dediklerim hala hayatımda soundtrack olsun istediklerim aslında. Bir de dönem dönem takılıp kaldığım ve öyle olsun istediğim ama hevesim geçince bir yerlere kaldırılanlar var. İsimlerini vermek istemiyorum zira bir gün açıp dinlemek isterim, trip atarlar, iTunes sapıtır, hata verir falan... Hiç ihtiyacım yok.
Böyle böyle bir sürü müzik hayatlarımızın arka planında dursun istiyoruz falan belki ama hani iyi bir müzik yapsaydım ben o müziği kimin hayatına fon müziği yapmak isterdim bilmiyorum. Mogwai elemanlarının da herhalde Zidane sevgisi olmasaydı, o albümü yapmazlardı. İki tarafı da birbiriyle ilişkilendirmek pek ilginç. Ben bir aydır daha yeni yeni alışıyorum o albümün varlığına mesela.
Şimdi aklıma geldi de, arada bir eğlenmek için insanların hayatlarına fon müziği seçmek de zevkli olabilir. Onların yaptıklarını o müzik eşliğinde izlemek, hatta o müziğe göre onlara tepkiler vermek de fena bir fikir değil sanki. Klipteymiş hissiyatı yakalanabilir. Veya canımı sıkan bir insana sevmediğim albümlerden soundtrackler hazırlamak (bkz: seni kınıyorum ve sana çok pis soundtrackler hazırladım) pek keyifli. Sevdiğim adamın hayatı için kendim için seçtiğim fon müziklerimi kullanmak da ilüzyon ve ötesi durumlar yaratabileceğinden pek yıkıcı olur diye düşünüyorum. Aman aman... Her şey ayrı ayrı daha güzel.
Sigur Rós sponsorluğunda bir rüyaya daha yelken açayım diyorum. Güzel rüyalar göreyim, harika bir sabaha uyanayım. Andvari hissiyatında bir gün geçireyim. Hoplendik moplendik ama gizli gizli "I love youuu" diyor bu şarkıda Jónsi bir de. Ha tabii o "I lóve yòú"dur olsa olsa. Kimse duymasa bile ben duyuyorum. Öyle evet.
sesli meram 484 -- հանգուցավոր
2 gün önce
0 saçmalayan daha çıktı:
Yorum Gönder