"Acının tat olarak pek sevildiği bir yerden gelmemden midir nedir, tat olanını sevmesem de his olanını bazen özellikle sokabiliyorum hayatıma. Acı dediğimiz şey hayatın bireysel yaşamla olan sürtünmesinden kaynaklanıyorsa -ki fiziksel acı dediğimiz şey de bedenimizin algıladığı ona uygulanan başka bir objenin yarattığı bir hisse eğer, insan hayata dokunuyor sanırım her acı çektiğinde.
Mutluyken dünyadan ve hayattan kopuk yaşadığımız, parmaklarımızın ucunun bile yere değmediği zamanların yavanlığı ve geçiciliği üzerimize çökünce, yere çıplak ayaklarla tam olarak basıyor olmak zorunluluğu, kendimizi bize acı veren şeyleri düşünmeye mi itiyor acaba acaba? Yaşadığımızı hissetmek için mi yani tüm bu acısevicilik?"
diye düşündüm.
Söyleyin bir şeyler kafanıza göre lüffen.
"ff"
sesli meram 483 -- հոգաբարձու
1 hafta önce
1 saçmalayan daha çıktı:
neden bilmiorum ama sanki hayat aslinda guzel biji de bi "suclu" aramak gerekiosa bu "hayat"tan cok "kendimiz"iz gibi gelir hep bana
aci da fazla kendine dalmaktan olabilir belki fazla hayata dalmaktansa
ondan acinin maksimum yaptigi zamanlari "hayat"a baglamak istemedim
"hayat" agaclarla alakali bisi, kuslarla bocuklerle yok efenim gunesle kedilerle fln
acinin da fiziksel olani yani refleksel tepki olani haricini biz yaratiyoruz sonucta hep bi sekilde
bilmiyorum ben aci cekerken hayati goremiorum
mutluyken hersey parliyo olsa da hersey gorunuyo
Yorum Gönder