Saklanmayı küçükken öğrenmişim.
Öğrenmiş miyim bilmiyorum... Belki de hep içinde bulunduğum,öyle bir kozam mı vardı artık, yoksa yalnız kalmayı mı seçmişim eskiden beri onu da anımsamıyorum. Küçükken oynadığım oyunların en güzellerini hayali arkadaşlarımla oynardım...
Sonradan kendimi açmayı öğrendim. Kabuğumu üstümden atmayı, en azından bazı durumlarda bazı şeyleri by-pass etmeyi öğrendim. Sonra kendimi açtıkça daha çok kabuk bağladığımı farkettim.
Bir süre sonra da kendimi birine tamamen açtım. Beynimin tüm kıvrımlarını ona göstermekten zevk aldığım, içimdeki ufacık his kırıntılarını bile ona söylemekten kaçınmadığım bir ilişkiydi o. Hiç kimseye o kadar açık olmamalıydım diye düşünüyorum bazen de. Sonradan farkettiğim bir şey oldu tabii bu. Çünkü bir insan çocukken sahip olduğu özelliklerini temel düzeyde ne kadar uzun süre koruyabilirse hayatta kalabilme, tutunabilme şansı o kadar da artıyordu. Onu farkettim. Farketmem biraz canımı yaktı. İyi de oldu.
Şimdilerde ise birilerine kendimi açmaktan korktuğum, tamamen içime kapanmaktan da bir adım uzakta olduğum zamanlardayım sanki. Kendiliğinden olan şeyleri seviyor olsam da, o kendiliğindenliğe kendini kaptırmak çok büyük iradesizlik ve geriye dönüş başlangıcı gibi bir şey gibi geliyor.
Bu yazıya yönelik etiketler diyor aşağıdaki kutucuğun hemen yanında ve şöyle yazıyor;
scooter'lar, tatil, sonbahar.
O halde, bir adet scooterla sonbahar'da bir tatil yapayım ben. Benzerliklerden kaçayım, düşlerden uzak durayım, rüyamda gördüğüm patlayan binalara ise girmeyeyim zaten hiç...
Sadece gerçek olanın -her ne ise gerçek- ortada durduğu bir yaşamın netliğinde, öngörülebilir hayatlara, deneyimlere açık olayım, kendiliğinden olanlara kapımı kapatayım bir süre, kendimi tatile adayayım...
İçimde bir sıkıntı var. Baş harfi "b".
sesli meram 483 -- հոգաբարձու
6 gün önce
0 saçmalayan daha çıktı:
Yorum Gönder