Her şey aslında bu yukarıdaki bileti aldığım 22 Haziran gecesinin suçu. O andan sonra yaptığım tek şey işaretleri takip etmekti. Bilette Prag yazıyordu, oraya gitmeye karar verdim. Oraya gittikten sonra Viyana'ya geçtiğimizde bile bu bilet kendini Radiohead konser afişleriyle hatırlattı. Hemen ertesi gün döndük ve soluğu yine Prag'ta aldık. Bu sonu konser olan takibimin izleri. Prag'ın muhtelif yerlerinde bana göz kırpıyorlardı. Onları fotoğraflamadan yapamazdım, yapamadım. 17 Ağustos sabahından, 23 Ağustos'a kadar süren takibin izleri.
23 Ağustos sabahı uyandığımda, o günün muhteşem bir gün olacağını bilmeme rağmen, yaptığım ilk iş homurdanarak terasa çıkıp sigara içmekti. O sigara hayatımda içtiğim en garip sigara, o an 94 senesinden beri beklediğim en garip andı sanırım. Sanki bir gün önce hayatında içmediği kadar içki içen ve buna rağmen sarhoş olmadan gecenin bir saatinde ilk kez bulunduğu bir şehrin sokaklarından geçip, dilini bilmediği insanların arasından evine giden, yatağına usulca uzanıp uyuyan ben değil gibiydim. Sanki bir gün önce içmemiş, hayatımın en keyifli yedi gününü geçirmemiş, Deerhunter'ı hiç izlememiş, o büyüleyici binaların arasında Rachel's dinleyip dolaşmamış, şu anda çok özlediğim o iki şehre gitmemiş gibi, sabahlara kadar çok çalıştığım hayatımın sınavına girecekmişim gibi heyecanlı ve tatsızdım.
Dışarda aynı his yoğunluğu ve boşluk arasında gidip gelmelerle yapılan o harika kahvaltı, yanımdakilerin Moderat'la röportaj yapacağımı hatırlatıp beni gülümsetme çalışmaları, backstage'e gireceğimi ve o gün Radiohead'i izleyeceğimi her aklıma getirdiğimde geri tepti, ters tepki yaptı durdu. Giderek daha çok homurdanmaya, kapris dolu hareketlere, sağ ayağımın parmağını koltuğun görünmeyen ayağına çarptığım o ana kadar devam ettim. Ama o an sanırım, acıdan kıvranıp o koltuğa oturduğum ana kadar nerede olduğumu bilemez halde olduğum söylenebilir.
Fakat bu daha da kötü bi ruh haline sürüklenmek demekti. Kendimi toparlamaya çalışıp, röportaj sorularımın çıktısını aldığımda artık bir saat sonra nerede olacağımı biliyordum. Alana varmak için kullandığımız metro yolculuğu boyunca aklımdan "ne yapıyorum ben, ne işim var burada" gibi soruların yanı sıra "hayatının deneyimini yaşamaya başladın Ö." gibi cümleler de geçiyordu. Oraya vardığımızda ise kocaman konser afişleri bize gidceğimiz yönü gösteriyordu.
Konserin yapıldığı alan Holesovice aslında Prag'ın banliyösü. Yedinci bölgede yer alan Vystaviste ise aslında sıklıkla fuarların yapıldığı bir iş merkezi halini alabiliyormuş. Alana giderken solda ağaçlıklı bir park alanı, sağ tarafta ise buraya geldikten çok sonra hayal meyal hatırladığımız ve hatta gerçekliğinden şüphelendiğimiz bir görüntüyü bize sunan çay bahçeleri vardı. Bu çay bahçelerinin bir tanesinde Çekçe olduğunu tahmin ettiğimiz şarkılarda danseden yaşlı amca ve teyzeleri gördük. Az ileride birkaç saat sonra olacakları ve dinlenecek şarkıları düşündükçe bu gördüğmüz sahne sanırım gerçekliğini yitirdi ve hepimiz birden ona hayal muamelesi yaptık sanıyorum ki.
Her taraf RA D IOHEA_D yazılı panolarla kaplıydı. Gişelere gelmeden sağdaki akreditasyon yönelndirmelerini takip ettiğimde ise uzunca saçlı bir görevli gördüm. Yanına yaklaşıp röportajım olduğunu ve Modeselektor'un basın işleriyle ilgilenen M. ile görüşüp bunun onayını aldığımı anlattım. O da elindeki kağıttan kontrol edip, bir Çek tvsinden gelecek olanları bekleyceğimizi ve onlarla beraber içer alınacağımızı söyledi. Beklerken D., A.C. ve N. gişelere doğru ilerlemeye başladılar. Bense gelen telefonla, diğer üç kişi ile birlikte içeri alındım. O sırada muhabir kız bana röportajımın Radiohead ile olup olmadığını sordu ve "Tabii ki hayır" cevabının ardından "Sanırım kimseye röportaj vermiyorlar" dememin üzerine onların da iletişim kuramadıklarını ve fakat Moderat'la röportaj yapacaklarını söylediler. Evet, Radiohead'e ulaşamadım diye üzülmenin bir manası kalmamadı o dakikadan sonra çünkü yanımızdaki görevli onların kimseye röportaj vermediğini söylemişti. İçeri girerken etrafı gözlerimle tarıyordum zira öyle bir alandaydım ki ömrü hayatımda bir daha gruba bu kadar yakın olabilir miydim bilmiyordum. Hatta "DİKKAT RADIOHEAD ÇIKABİLİR" uyarı levhaları asılabilirdi. I was that close.
Sahnenin arkasında koca bir çadırı andıran bir yapı ve onun dışındaki boş alanda ise park etmiş dört adet koca tur otobüsü duruyordu. Biz ilk başta duranın yanına geldiğimizde Çek tvsi önce içeri alındı. Bense dışarıda görevli ve birkaç kişiyle sohbet ettm. Türkiye'den grupla iletişim kurup Prag'ta öyle bir röportaj ayarlayabildiğime ayrı, tutup da konser için oralara gitmeme ayrı şaşırdılar. Halbuki hiç de zor olmamıştı bana kalırsa. Bunu söylediğimde buna da ayrı şaşırdılar, zira Çek tvsi baya uğraşmış iletişim kurmak ve röportaj ayarlamak için. Bu da bana ilginç geldi.
Bir yandan önünde beş adet izbandutluklarından bodyguard olduklarını tahmin ettiğim adamın portatif sandalyelerde oturduğu iki yandaki otobüsü ve etrafta dolanan insanları izlerken bir yandan da bizimkilerin alanda önlerde bir yerde olmasına dua ediyordum. Gişelerden insanlar geçiyor, geçerken de bizim olduğumuz tarafa göz atmayı eksik etmiyorlardı. O sırada Modeselektor insanı Sebastian'ın bana doğru gülümseyerek geldiğini gördüm ve karşılık verince yanıma gelip iki dakikalık ufak bir sohbet ettik. Onun üzerine Pfadfinderei ekibinden biri gelip sabahtan beri ruh gibi ortalıkta gergin bir halde dolanan beni salak hareketleri ve eğlenceli konuşmasıyla rahatlattı da, o evden bozma otobüslerinde hiç ummadığım kadar eğlenceli bir röportaj yapabildim. Her ikisi de bozuk aksanlarıyla 17.000 kişinin orda olduğunu duyduklarını, onların saat altıda başlayacaklarını, Thom'unsa saat yedide sahneye çıkmayı planlamalarına rağmen "konsere ancak 8 gibi başlayacağız sanırım" dediğini anlattılar. Her Thom dediklerinde gözlerim açıldı gibi geldi bana.
Hayatımın ilk röportajını Modeselektor'den Gernot ile bu kadar başarılı bir şekilde yapmış olmanın mutluluğu nihayet günün anlam ve önemini kavramam ve deneyimleyebilmem için gerekli ruh haline sokmuştu beni. O röportajı da bir ara Reset'e yazacağım ama videoyu açıp, o röportajı yazıya dökmek geldiğimden beri yapabileceğeim son şeydi, gerek o ruh haline giremediğimden gerekse de belli işlerin yoğunluğundan. Ama sanırım iki hafta sonraki sayıya yetiştireceğim artık hem konser yazılarını, hem de bu röportajı.
Şimdilik gece gece daha fazlasını yapamayacağım diyerek en azından Radiohead konseri yazısına girişimi yapmış bulunmanın huzuruyla uykuma dalayım istiyorum. Devamını yarına yazarım rüyamda bu isteği yok edecek bir şey görmezsem eğer. İyi geceler.
1 saçmalayan daha çıktı:
karşim çok şahane bi insansın
Yorum Gönder