Salı, Haziran 10, 2008

"Birileri bize çok acı çektirdiler"

Ben aslında çok Türkçe müzik dinlemiyorum. Dinlediğim isimler annemlerin ben küçükken dinlediği ve dolayısıyla oraya buraya giderken arabada dönüp duran şarkıcılar genelde. Geçen gün U. bana bu konuda önyargılı olduğumu söyledi hatta ve neden böyle peki dedi. Ben de o anda aklıma gelen ilk mantıklı fikri (itiraf ediyorum başka bir şey gelmemişti zaten) söyleyiverdim. O zamanlardan kalıp da şimdilerde hala dinlediklerim dediğim gibi ebeveynlerimin veya küçükken anne-babamdan fazla sevdiğim Y. teyzemin dinledikleri. Yani güncelleşmiş bir Türkçe şarkı/sanatçı listem ne yazık ki yok. Onların bana aşıladıkları arasında türlü türlü yabancı grup da vardı tabii. Sonra hayatıma giren isimler oldu yavaş yavaş. Mesela iflah olmaz bir Madonna hastasıydım. Michael Jackson'ı dinlerken mutlu olurdum falan (evet, yazı gittikçe itiraf.com'dan alıntılanmış gibi oluyor). Tam bunları söylerken U.'a o anda hayatımın hangi noktasından sonra Türkçe müzik dinlememeye başladığım geldi aklıma. İngilizce öğrenmeye başladığım 11 yaşında olduğum o sene, dinlediklerim epeyce değişmişti. Günde 8-9 saat sadece İngilizce konuşulan bir okulda, tenefüs aralarında bile o gün öğrendiği 10-15 kelimeyle cümleler kurmaya çalışan bir insana dönüşmüştüm. İngilizce öğreneceğim sevdasıyla kendimi bildim bileli bir şeyler yapmaya çalışmıştım zaten. Artık hayatım İngilizce'yi düşüncelerimi bile bu dille aklımda çarpıştıracak kadar öğrenmeye adanmıştı sanki. O sıralarda anadilim kadar bu dili her yönüyle öğrenmeye programladığımdan kendimi, yavaş yavaş kendimi ifade ediş yollarımı da bu dilden kaynaklara kanalize etmiştim farkında olarak/olmayarak. O noktadan sonra artık dinlediğim Türkçe şarkılar aklımda doğru yerlere çağrışımlar yapacak ifade gücünü yitirmiş olmalılar.

Lost'ta Ben'in adayı bir şekilde taşıdığı o sahnede aslında bu durumumu da açıklıyor gibi. Adam aslında adayı taşımadı da adaya giden yolları değiştirdi. Mesela küçükken sürekli gittiğiniz ama sonradan unuttuğunuz bir köy düşünün. Bu köye seneler sonra tekrardan gitmeyi denediğinizde, giden yolların değişmiş olduğunu görüyorsunuz. Eski yol olmadığından oraya nasıl gidildiğini bilmiyorsunuz ama elinizde güncel bir haritayla kolayca buluveriyorsunuz orayı. O zamanlar bu yeni öğrendiğim dil aklımdaki uzun süreli hafızamda tutmaya çalıştığım her şeyi tıkıştırdığım odama giden yolları değiştirdi. Artık eski yolla 27 senelik bilgilerle güncellenmiş olan o odaya ulaşamıyorum ama tam da o yolları henüz değiştirmediğim zamanlarda içinde tuttuğum her şeye yine o eski yollarla yani o zamana kadar dinlediğim şarkılarla ulaşabiliyorum. Hayatımda o zamana kadar anlamlı olup saklamaya çalıştığım herşey o dönemde dinlediklerim üzerinden daha rahat çağrıştırılıyor. Ama yeni yollarla ifade ettiklerim de o dilin hüküm sürdüğü bir tag bulutu ile anılıyor içimde. Sanırım bu yüzden Türkçe müziği en yoğun dinlediğim o zamanlardan sonra anadilim gibi öğrenmeye çalıştığım için her kısmıyla ayrı ayrı haşır neşir olduğum ve bu yüzden içine fazlaca bulandığım bu dilin ifade şekilleri, yapısı, kelimeleri ve sesleri yüzünden eskiye dönüş yaşayamıyorum pek sık. Anadilim olan Türkçe ile bir türlü şu anki odaya ulaşamıyorum. Maalesef ve evet maalesef anlam kazanamamakta anadilimle kurulmuş şarkılar içimdeki odada. Bir türlü oturmuyor o yüzden hiçbir şarkı hiçbir kavrama ve ana...

Arada da böyle nadiren birileri çıkıyor yeni -ki son beş-altı senedir sanırım kimse olmamıştı, bir şarkı yapıyor, sözleri Türkçe oluyor ve beni "bu şarkı nedir acaba?" noktasına getiriyor. Bunlardan son beş sene içindeki en kayda değer olanını birkaç gün önce mutfakta bir şeyler atıştırırken keşfettim. Bat For Lashes'ın dikkatimi çektiği ana çok benzettim o andaki konumumu ve hislerimi. Ama bu tamamen kişisel bir çağrışım; o yüzden bu söyleyeceğim ismin Bat For Lashes'la pek alakası yok, baştan söyleyeyim. Neyse bu insan Yasemin Mori. 1982'li. Bilkent Grafik Tasarım mezunu. "Aslında Bir Konu Var" diye bir şarkısı var. Dinlediğim andan beri beni ele geçirdi sanırım. Sürekli olarak dinliyorum. Türkçe'yi bu tür bir müziğe ne güzel yedirmiş diyorum. İçimdekilere kendi dilim üzerinden ulaşabiliyor olmanın keyfini çıkarıyorum. Üstüne bir de müzik, klip ve ses de güzel olunca bu şarkıyı daha çok seviyorum. Hala diğer şarkıları nedir nasıldır diye merak etmemekteyim bu şarkıyı dinlemekten ama "Aslında Bir Konu Var"ı videosuyla birlikte tüketiniz diye buraya iliştiriveriyorum.

aslinda bir konu var- yasemin mori



Add to My Profile | More Videos

5 saçmalayan daha çıktı:

Borges dedi ki...

Cevremde her daim hicbir sekilde türkce müzik dinlemeyen minumum bir insan bulunmustur. Genelde aciklamasi cok da karmasik degildir gibi gelirdi hep. Bunun ayrintisina inmek istediginiz vakit neden türkce müzik dinlemiyorsun sorusuna verecegi cevap yeterince acik ederdi her bir durumu. Ufaktan bir "asagilama" baslar, ne kadar banal, absürd olduguna kadar giderdi.. düsünün ki Arabesk, pop, caz gibi ayrinti degil sadece müzigin türkce olmasi oldukca kötü geliyor bir insana. Baska acidan sinirlandirilmis bir durum degil. Bugün müzik yapmaya calisan binlerce insan var, bunlarin hemen hepsine henüz daha basladigi isi bitirmeden "kötü olmus, kesin igrenc, bana uymaz" demek ya da onlara gözünü tamamen kapatmak begeninin disinda baska bir sorunun göstergesidir ama burada buna girmeyecegim zira Özge az biraz tanidigim insan olmasini bosverin, kolaylikla bu acidan degerlendirebilirdim eger ki neden türkce muzik dinlemiyorsun sorusuna su cevabi vermemis olsaydi:

"O sıralarda anadilim kadar bu dili her yönüyle öğrenmeye programladığımdan kendimi, yavaş yavaş kendimi ifade ediş yollarımı da bu dilden kaynaklara kanalize etmiştim farkında olarak/olmayarak. O noktadan sonra artık dinlediğim Türkçe şarkılar aklımda doğru yerlere çağrışımlar yapacak ifade gücünü yitirmiş olmalılar."

Basta deginilen konunun disinda bir yere oturuyor, sorgulamaktan cok en azindan beni anlamaya dogru tesvik eden bir aciklama. Su anki konumumla demek isterim ki keske onun yerinde olsaydim, bugün baska bir ülkede cok daha az cekiyor olurdum. Ya da Özge su an icin ülkenin disinda bir yerde yasam sürecek olsa bana ve bizlere göre acisi ya da özlemi cok daha katlanilabilir olacaktir. Cevirisi olmayan bir aci yasamayacaktir kesinlikle.. ve hatta acisi, hisleri ceviriye ihtiyac duymayacak, kendisine kadar derinlige inebilen/farkindaligi olan her insana anlasilir duracaktir.. Türkiyede, bosverin ülkeyi Adana ve Ankara gibi illerde ikamet edip onca kültür cikintinlarindan ya da ülkeyi birakin yöreye has kimi yasantilara sahip olmamak büyük bir meziyettir isin dogrusu.. Tüm yasami hemen her dilde anlasilabilir bir durumdadir buradan baktigimda.. Yasantisinin ifadesi evrensel, hemen her insan tarafindan yeterli derinlik oldugu takdirde anlasilacaktir, bu cok güzel. Ben ne yapiyorum ?

Saglam iciyorum buradaki Kuzeylilerle.. Izlanda,norvec ve araya yugoslavlari katiyorum. Bir süre sonra onlara o an beni kendine ceken ülkede biraktigim yasamin yansimasi olan "borges" den alintilar yapiyorum ve ne yazik ki kimi zaman karsiligi sadece türkce..Baska bir dile cevrilmiyor Bos bos bakan kendinden gecmis yardimsever gözlere "cektigim acilarin demindeyim bu aksam" cevirisi yapmak durumunda kaliyorum.. Ve ben sunu soruyorum:

27 yil boyunca o ülkede yasayan insanin her karesinin ingilizce bir karsiligi olmasi bana mucize gibi geliyor. Begeninin ya da estetigin disinda bir durum bahsedilen. Istesek de istemesek de icinde oldugumuz o koca bütünden nasil siyrilabiliyor insan..

Dedim ya yerinde olmak isterdim cokca zaman..

Baska acidan.. Ülkede dinledigim pek cok "yabanci" olan muziklere yakinlastik. Biz anlamadan dinlemisiz. Yasamadan sevmisiz acilarini. Modern bati insanin sancisini orada yasamadiginiz vakit gercekten hissedilmeniz pek de olasi degildir. Nasil ki son dört yilimin karsiligi türkce degilse, ondan öncesinin buyuk bir kisminin dahi ingilizce olmasi pek mümkün degil. Insanoglu yasadigi kültüre ve ülkeye bu denli yabancilasip kendi icinde bu kadar baska bir dünyayi 27 yil boyunca yasayabilir mi ? Biraz olsun kaciramaz mi kendisini, birakamaz mi ? Merak ediyorum, nasil basardin..

Türkce Müzik, Kemal Sunal gibi bir seydir. Eminim Özge saban filmlerini anlamsiz bulur, daha da önemlisi gülmez. Bir gün cok baska bir ülkede cok baska bir evin salonunda kikir kikir gülerken neye güldügünü anlatmak zorunda kalmayacaktir, aynen cok baska bir anda ne hissettiginin yabanci bir dilde karsiligi olmamasi gibi bir durumu yasamayacagi gibi.

Elestiri degil, su an icin daha cok "tebrik". Kendine ait, sadece kendisinin olan bir dünya kurmus. Disaridaki tüm dayatmalara da direnmis, iceriye almamis. Zira o denli samimidir, inanirim ben sevgili falcim Divinama. Farkinda degil belki ama inanilmaz basarili, tavizsiz bir yasam..

Biraz oLsun anlasilmasi adina cani sikilan insanoglu daha da sikilmasi icin sunu okuyabilir.

http://devrimderki.blogspot.com/2008/05/yurtdisinda-yasamak.html

divina dedi ki...

Sevgili Borges'ciğim yazıyı tabii Almanya'lardan okuyunca biraz da duygusal karşılamış olmalısın. Sinir bozucu gelmiştir hatta. Ama insan yurtdışında yaşarken iletişim problemi çekebiliyor evet... Ama nedense kendimi hiç öyle bir iletişim sorununun içinde hissetmedim kendimi nerede konumlandırırsam konumlandırayım. Deplasmanda maç yapmak gibi bir şey olmalı tabii oralarda kendini ifade etmek. Epey zorlukları vardır eminim başka bir yerdeyken ait olduğun ulusal kimliğinle beraber varolmak. Dil konusunda da pek sorun yaşamasan da eminim garip hissiyatlara bürünüp yabancı dilden hiçbir kelimenin seni ifade etmediği gibi bir izlenime kaptırabilirsin kendini. Ama bu bile bir yerden doğru olsa da fazlası gereksiz yere prim yapmış ve yurtdışında yaşıyor olmanın iyi bir şey sayıldığı Türkiye'ye karşı "Ah burada yaşıyorum ama sorunlarım bitmiyor, kendimi ifade edemiyorum" gibisinden cılız ve bir o kadar da içtenlik yoksunu bir tavır gibi gelmekte bana. Hani çok parası olan bir dostunun senin yanına gelip "Çok param var ama o kadar zor ki yaşamak bu parayla" deyip hemen sonrasında sahip olduklarıyla sürdürdüğü konforlu yaşamını ister istemez gözünün içine sokması gibi bir duruma benzetiyorum ben bunu.

Onun dışında, benim anadilimde en masif şekilde kendi ifademi bulamadığım yer müzik. Onun dışında daha çok yabancı filmler, dergiler vs dünyasında büyüdüğüm varsayılırsa ve buna rağmen burada kendimi anadilimde ifade ettiğimi gözönünde bulundurursak, sanırım sorunumun sadece müzik olduğu anlaşılabilir.

Geçmişte yapılmış ve hatta çoğu zamanda günümüzde yapılan Türkçe müziği ve söz yazarlığını düşündüğümde gerçekten de beni ifade edemeyen bir anadilim var diyorum ben, evet. O koca bütünden sıyrılabilmemin sebebi de yapılan işlerde ifadesel kaliteye bakıyor oluşum. Bu ülkede doğup büyümüş ve Türkçe olarak kendini ifade eden biri olarak bunu gönül rahatlığıyla söylüyorum ki buraa yapılan müziğin son birkaç yılda yapılanların dışında çok da bir kalitesi yok. Henüz Türk Sanat Müziği'den zevk alabilme yaşımda ve deneyiminde olmadığımdan da, dinlediğim yabancı müziklerin bu ülkedeki karşılığı epeyce zayıf görünmekte bana. Arada da işte Yasemin Mori örneğinde olduğu gibi nadiren bir iki şarkı çıkıyor beni şaşırtan.

Onun dışında bu blog da dahil olmak üzere, başka başka yerlerde Türkçe'yi kullanan ve kendini bu dille ifaden eden biri olarak herhangi bir sorun çekmiyorum. Bazı kelimelerin İngilizce karşılıklarının aklımda o kavrama ait boşluğu çok daha rahat ve gerçek doldurabildiğini görürken, bazen de bazı kelimelerin Türkçe karşılıklarının başka hiçbir dilde bu kadar güzel dışavurulamayacağını düşünüyorum. Dillerin birbirlerine karşı üstünlüğü veya beni ifade edebilmesi anlamında epeyce objektif kaldığım söylenebilir ki, gereksiz yere yabancı kelimeleri anadildeki karşılıkları yerine kullanan insanlardan da pek hazzetmiyorum.

Kendimi Türkçe müzik dinleme konusunda biraz olsun bırakmak bir kenara, kendimi bu konuda hiç sıkmıyorum bile. Önüm geleni dinliyorum. İstesem de istemesem de her yerde maruz kalıyorum her dilden, daha çok da Türkçe müziğe. Yaşadığım kültürden daha çok içimdeki kendi dünyamın ifadesiyle uğraşıyorum ben. Başkaları istediğini dinlesin ama ben kendi ifademi İzlanda'nın bir köşesinde müzik yapan insanlarda bulabiliyorsam kendimi hiç sıkmadan, daha sonra bir anda önüme çıkan "Aslında Bir Konu Var" misali Türkçe müzikleri dinlediğimde de aynı ifade rahatlığını hissedebiliyorsam, kendimi o kadar da içinde yaşadığım kültürden ayrıksamıyorum diyorum ben. Neticede önyargı değil benimkisi.

Ha eğer sorun benim içdünyamın Türkiye gerçekleri veya kültürü denen şeyle bağlantısızlığıysa, bunu ülke kültürü ve değerlerini ifade edenlerin başarısızlığı olarak görüyorum ben. Sonuçta bu ülkede hayatının 27 senesini geçirmiş biri olarak nasıl olur da ayrı kalabilirim bu kültürden? Böyle bir şeyin imkansızlığı beni Türkçe müziğin kalite bakımından ne kadar aşağılarda olduğu düşüncesine itiyor ki müzik konusunda aradığım tek şey ifadenin kalitesidir. Demek ki kendi adıma aradığım türde bir kalite yokmuş diyorum bu noktada da.

Modern Batı insanının yaşadığı acıyı burada hissedemeyen Türklerden bahsediyorsak, bunu hissedemeyen insanların hissedememe nedenlerine bakmak lazım. Kültür, yaşantı, deneyim, tarih farklılıklarıdır olsa olsa. Bir de en çok acıyı hep biz çekeriz o yüzden konu Modern olmaksa hep bir adım daha arkadayızdır. Peki bu kültüre ait olan ve yazımın ilk başında belirttiğim gibi yabancı bir ülkede yaşayıp da kendini ifade edemediğini söyleyen bir insanın o ülkenin insanlarının yaşadığı Modern Batı insanı depresyonunu algılayabilmesi ne kadar gerçektir? Benim gözümde Modern Batı insanının çektiği depresyonları algılamak değil zaten sorun. Ben kendi içimde, geleneklerini bilen ama onlara pek bulaşmayan, kültürünü bilen ama kendini hiçbir uca çekmediği gibi o kültürün gereklerini ve hissettirdiklerini de uç noktada deneyimlememeyi seçen biri olarak, dinlediğim yabancı müziklerde aklımdaki kavram boşluklarını doldurabilecek, yorumlayabileceğim ve müzikle sözlerin, fonetiğin ve notaların birbiriyle olan uyumunu yakalayabileceğim bir müzik istiyorsam ve bunu kendi dilimde bulamıyorsam, banane Modern Batı insanının depresyonundan veya Türk kültüründen. Benim merak ettiğim şey onların depresyonları veya ifadeleri değil zaten. İlgimi çeken ve hayran kalabildiğim müzikler kendime rahat bir yer bulamadığım Türk kültürü içindeki uyumsuzluğuma, kendimi ifade ediş şeklime en yakın olanlar. Bu noktada kendi kültürümle olan bu uyuşmazlığımın yansımasını ben ancak Modern Batı insanının, Modernlik ve insanlığı bağdaştıramadığı için varoluşçu acılarını ifade ettiği müziklerinde kendimi hiç de zorlanmadan yorumlayıp bulabiliyorum. Hatta inan ki aramama ble gerek kalmıyor çoğu zaman.

Bu yazıyı da yazdıktan sonra tebriklerini kabul ediyor ve beni daha iyi anlayabilmiş olmanı, kendimi de daha iyi anlatabilmiş olduğumu umuyorum.

Borges dedi ki...

"Ah burada yaşıyorum ama sorunlarım bitmiyor, kendimi ifade edemiyorum" gibisinden cılız ve bir o kadar da içtenlik yoksunu bir tavır gibi gelmekte bana. Hani çok parası olan bir dostunun senin yanına gelip "Çok param var ama o kadar zor ki yaşamak bu parayla" deyip hemen sonrasında sahip olduklarıyla sürdürdüğü konforlu yaşamını ister istemez gözünün içine sokması gibi bir duruma benzetiyorum ben bunu.

Hayir, seni kizdiran neydi onu anlamadim. Baska bir ülkede yirmisinden sonra yasayacak olan her insan kendisini "yeteri kadar "ifade edemeyecektir. Belki istisna potansiyeline sahip olabilirsin velakin bu sana genellemeyi bozma hakkini vermez. Oldugum gibi oldugum zaman, bu sekilde algilanabilme ihtimali var midir yirmisinden sonra baska bir ülkede yasamak durumunda kalan benim ve diger insanlarin ? Ifadenin karsiligi yoktur cokca zaman.. Bir yasam bicimini anlatabilirsiniz, bir aciyi da.. velakin bunlarin hemen hepsi kosullarin sonucudur ve toplamda varolan toplumsal kosullariyla bir bütündür. Dolayisla tam anlamiyla bir ifade edilis bicimi olmayacaktir.. Pek cok kitabin cevirisinde yüzde yirmi degil yüzde kirka yakin bir anlam kaybina ugradigini düsünengillerdenim ben.

Kimsenin gözüne sokacak bir durumum yok yahu. Yurt disinda yasamak zorunda kalmak acinasi bir durumdur. (bu da samimi gelmez simdi sana)

Sunu da aciklamak elzemdir elbette.

"Peki bu kültüre ait olan ve yazımın ilk başında belirttiğim gibi yabancı bir ülkede yaşayıp da kendini ifade edemediğini söyleyen bir insanın o ülkenin insanlarının yaşadığı Modern Batı insanı depresyonunu algılayabilmesi ne kadar gerçektir?"

Algilamiyorum, yasiyorum. 24 yil Türkiyede 4 yildan fazla bir zaman dilimini de Almanyada yasamis ve hala yasayan bir insanim.Ben türkiyeye geldiklerinde günesli bir hava gördügü zaman cok baska bir psikolojiye bürünen aile fertlerini artik anlayabiliyorum. Yaz tatillerinde almanyaya ailemin yanina gidip dönüs yolculugunda türkiyeye girer girmez aksamin sekizinden sonra varolan canliligi görünce babamin arabayi durdurup "iste bunun icin geliyorum sadece" demesini anladim. Misal dayimin ankarada is dolayisla ziyareti esnasinda gecenin onbirindeki Kizilaydaki kalabaligi gördügü vakit sasirmasinin ne demek oldugunu simdi anlayabiliyorum. Insanin makine düzeni isleyisinde özneden cok hayatin nesnesi olmasinin getirilerini algilamiyorum, yasiyorum zaten. Konforlu yasamin getirileri vardir ama bir de denge vardir her yerde. Disiplinli ya da ülkede sikayet edilen pek sorunun burada olmamasi ayni zamanda buranin sorunlarini dogrur. Siz, isinizi yaparken insandan ziyade makina gibi calismalisiniz, en basit is iliskilerinde dahi makina olmanin disina cikamazsiniz. Dolayisla makina düzeninde isleyen bir sisteme sahip olmak icin, tüm bu sistemin icerisine eklemlenmis her bireyin makinalasmasini gerektiriyor. Türkiyede en motomot bir iste dahi "iliskiler agi" vardir, bu daha cok islerin düzgün islememesinin de bir nedeni olurken baska acidan yasamin ta kendisidir. Bu cok uzun ve cetrefelli bir konudur. Dört yilda burada yasayan insanin makinalasmasi, yabancilasmasi ve pek cok kavrami derinden hissetmesi icin gerekli bir zamandir.. Tüm bu yasantinin müzikal ifadesinin de türkce olmasi mümkün degildir, nasil ki orada gecen 27 yilin her karesinin anlaminin ingilizce olmasinin "istisnai" bir durum olmasi gibi..

Dolayisla sön dört yila damgasini vurmus yasantilarin ifadesini /tezahürünü müzikte aradigim zaman türkce müzikten uzaklasiyorum zaten. Bunu türkiyede ya da Italya da yasayan insanin yasayip da söze dökmesi pek olasi degil. Baska türlü olmasi mümkün degil. Amma velakin ben toplamda 28 yildan olusan bir yapiyim. Ankaranin ögrencilik zamani diliminde yasanilan siyasi gergin yillarinin anlamini da Radiohead'in sözlerinde bulmam yeterince komik olurdu sanirim.. Senin böyle bir yasantin olamayabilir, hic sorun degil. Ama tüm yasantinin da ingilizce ifadesi olmasi mümkün degil. Ve anladigim kadariyla mutlaka ki yasadigin yerin sadece oraya has ifadesi ve anlami olan parcalari vardir velakin bunun yeteri kadar iyi ifade edilmis türkce karsiligi yoktur müzikte.. (amac anlamak olsun, kizmak, elestirmek degil yahu)

Yazi beni kesinlikle sinirlendirmemisti, ama bu "ciliz" atak biraz olsun hayal kirikligi yaratti diyebilirim ama önemli degil. Bunun disinda aradigim sorunun cevabini bulmus oluyorum.. Ulusal kimlik gibi konuyla cok da ilgisi olmayan kavramlar dolasiyor. Ama sadece sunu soyleyebilirim ki: Ben dahi bu gibi söylemlerde bulunabiliyorsam, yurt disinda yasamayi ve onun getirilerini " hava atiyor bak" gibi yüzeysel ve komik bir sekilde degerlendirmemelisin bence. Su an tüm sahip oldugun her seyin bir anda kayboldugu düsüncesinin ne demek oldugunu asla bilemezsin. Ve böyle bir sey yasamadan, yasayanlarin hislerinin samimiyetini degerlendirmemeni tavsiye ederim..

divina dedi ki...

"Baska bir ülkede yirmisinden sonra yasayacak olan her insan kendisini "yeteri kadar "ifade edemeyecektir. Belki istisna potansiyeline sahip olabilirsin velakin bu sana genellemeyi bozma hakkini vermez. Oldugum gibi oldugum zaman, bu sekilde algilanabilme ihtimali var midir yirmisinden sonra baska bir ülkede yasamak durumunda kalan benim ve diger insanlarin ?"

Kendini kendi evindeymiş gibi ifade edebilen o kadar çok insan tanıyorum ki, bu konuda sağlıklı bir genelleme yapabilecek hakka sahibim.

"Dört yilda burada yasayan insanin makinalasmasi, yabancilasmasi ve pek cok kavrami derinden hissetmesi icin gerekli bir zamandir.. Tüm bu yasantinin müzikal ifadesinin de türkce olmasi mümkün degildir, nasil ki orada gecen 27 yilin her karesinin anlaminin ingilizce olmasinin "istisnai" bir durum olmasi gibi.."

Orada veya burada farketmiyor. İnsan kendisini nereye yakın görürse oranın onu ifade ettiğini düşünür. Bu konudaki önyargılı tutumun beni haddinden çok şaşırtıyor. Dediklerime inanmayışın ve önceki yorumlardaki tavrın fazla agresif geldi bana.

"Senin böyle bir yasantin olamayabilir, hic sorun degil. Ama tüm yasantinin da ingilizce ifadesi olmasi mümkün degil. Ve anladigim kadariyla mutlaka ki yasadigin yerin sadece oraya has ifadesi ve anlami olan parcalari vardir velakin bunun yeteri kadar iyi ifade edilmis türkce karsiligi yoktur müzikte.. (amac anlamak olsun, kizmak, elestirmek degil yahu)"

Tüm yaşantımdan bahsetmedim zaten. 11 yaşıma kadar masif şekilde Türkçe müzik ve hemen sonrasında İngilizce'yle olan ilişkim nedeniyle, farkında olarak veya olmayarak kendimi öğrendiğim dilin kültürü içine yerleştirme çabasıyla ve aslında aklımda Türkçe müziğin dokunamadığı ne varsa dokunabilmiş ve beni bu halime getirmiş olan yabancı müzikten bahsediyorum ben. İfade eksikliği nedeniyle benim tarafımdan tercih edilmiyor Türkçe müzik de çoğu zaman işte. Aynı şeyleri tekrarlamayayım.

"Ben dahi bu gibi söylemlerde bulunabiliyorsam, yurt disinda yasamayi ve onun getirilerini " hava atiyor bak" gibi yüzeysel ve komik bir sekilde degerlendirmemelisin bence. Su an tüm sahip oldugun her seyin bir anda kayboldugu düsüncesinin ne demek oldugunu asla bilemezsin. Ve böyle bir sey yasamadan, yasayanlarin hislerinin samimiyetini degerlendirmemeni tavsiye ederim.."

Hava atıyor bak şeklinde değerlendirmiyorum salt. Ama bu işin bir de bu tarafı var diyorum ben. Bir yere gidince ve orada yaşamaya başlayınca, her şeyini kaybetmiş gibi hisseden insanlar olduğu gibi öyle olmayanlar da var bildiğim. Ben her şeyini kaybetmiş hissiyatı yaşayan insanlara oldukça uzağım bu konuda. Milliyet, ırk, din vs benim için hiçbir anlam ifade etmiyor. Hatta yurtdışında temsil ettiğim ülkeye, ırka veya nüfus cüzdanımda yazan dine küfreden biri olsa, bakıp sadece gülerim. Sahip olduğum her şeyin başka bir erde yaşamakla kaybolduğunu hissetmek gibi bir durumda hiç bulunamayacağım için bunun nasıl bir his olduğunu bilemem evet. Ama bununla ilgili ve yaşayanların samimiyetiyle ilgili o kişilerin kişilikleri ve yaşamlarını, deneyimlerini de değerlendirerek yorumlar yapabilirim kendi bilgim ve deneyimimle. Ama bunun yeri burası değil.

Ayrıca "algılamıyorum yaşıyorum" kısmına da takıldım. Yaşarken algılayabiliyorsundur da üzerinden yorum yapabildiğine göre. Bu noktada olayları kendi geçmişinle değerlendiriyorsun. Onlar ise bu kültürün içine doğmuş olan insanlar. Aslında onlar yaşıyorlar sen de deneyimsiz olduğun bu kültüre ister istemez ayak uydurmak durumunda kaldığın zamanlarda yaşıyorsun ve kendince algılıyorsun. O yüzden senin veya benim Modern Batı insanı depresyonu konusundaki algılayışlarımızı "kiminki daha çok" şeklinde br konuya alet etmemiz anlamsız geliyor. Yaşıyor olman orada yaşamadan bir şeyleri algılayabilen insanlardan daha deneyimli olduğun anlamına gelmez. Yaşamak konusunda öylesindir ama üzerinden yorum yapmak anlamında kim daha çok şey biliyorsa ve algılamışsa onun dediği doğrudur. Doğrular da kişiseldir çoğu zaman bu gibi konularda. O yüzden bu konuda konuşmanın da bir anlamı olmuyor.

Ayrıca kızmamıştım ama sanırım bu yorumu yazmadan önce bana msn'den gelip "Yorum yazacağım ama alınma" demen sende, benim alınıp kızabileceğim gibi bir önyargı yaratmış ve okuduklarını o gözle görmüşsün. Temin edebilirim kızmadığıma. Gülümsedim sadece bazı yerlerde. Onun dışında o sıralardaki hissiyatım olduğu yerden zerre kadar kımıldamamıştı.

Borges dedi ki...

"Kendini kendi evindeymiş gibi ifade edebilen o kadar çok insan tanıyorum ki, bu konuda sağlıklı bir genelleme yapabilecek hakka sahibim."

Herkes her hakka sahip oldugunu düsünür.. dogrudur :)

"Orada veya burada farketmiyor. İnsan kendisini nereye yakın görürse oranın onu ifade ettiğini düşünür. Bu konudaki önyargılı tutumun beni haddinden çok şaşırtıyor. Dediklerime inanmayışın ve önceki yorumlardaki tavrın fazla agresif geldi bana."

Benim,Ailemin ve hatta sülalalemin üyelerinin yasadigini benden, bizden daha iyi bilmen tuhafima gidiyor. Bana gelir gelmez "önce psikologa" git diyenlerin cektigi iskenceleri "evimdeymisim gibi sanki" cümlelerin sahipleri ile kiyasa sokulamaz pek gibi. Ki zaten entegrasyon basli basina kisinin kosullarina göre farkli sonuclar verir. Köydeki coban benden cok daha fazla yabancilasacaktir kendisine gibi uzar gider ama sunu soyleyeyim. Orada veya burada cok farkediyor.

Tüm yaşantımdan bahsetmedim zaten. 11 yaşıma kadar masif şekilde Türkçe müzik ve hemen sonrasında İngilizce'yle olan ilişkim nedeniyle, farkında olarak veya olmayarak kendimi öğrendiğim dilin kültürü içine yerleştirme çabasıyla ve aslında aklımda Türkçe müziğin dokunamadığı ne varsa dokunabilmiş ve beni bu halime getirmiş olan yabancı müzikten bahsediyorum ben. İfade eksikliği nedeniyle benim tarafımdan tercih edilmiyor Türkçe müzik de çoğu zaman işte. Aynı şeyleri tekrarlamayayım.

Benim icin aradigim neden budur, belki de tek basina yazilmasi gereken her sey su kisa paragrafda yazilmistir, gerisi bizim geyigimiz olsa gerek.

"Hava atıyor bak şeklinde değerlendirmiyorum salt. Ama bu işin bir de bu tarafı var diyorum ben. Bir yere gidince ve orada yaşamaya başlayınca, her şeyini kaybetmiş gibi hisseden insanlar olduğu gibi öyle olmayanlar da var bildiğim. Ben her şeyini kaybetmiş hissiyatı yaşayan insanlara oldukça uzağım bu konuda. Milliyet, ırk, din vs benim için hiçbir anlam ifade etmiyor. Hatta yurtdışında temsil ettiğim ülkeye, ırka veya nüfus cüzdanımda yazan dine küfreden biri olsa, bakıp sadece gülerim. Sahip olduğum her şeyin başka bir erde yaşamakla kaybolduğunu hissetmek gibi bir durumda hiç bulunamayacağım için bunun nasıl bir his olduğunu bilemem evet. Ama bununla ilgili ve yaşayanların samimiyetiyle ilgili o kişilerin kişilikleri ve yaşamlarını, deneyimlerini de değerlendirerek yorumlar yapabilirim kendi bilgim ve deneyimimle. Ama bunun yeri burası değil."

Anlasilamiyoruz:) Soyle söyleyeyim: Dinsizim, vatansizim,milliyetsizim ve bunlarin hepsi konu disidir. Ama yine de sahip oldugum toplumsal kosullar beni ben yapandir. Cok sey var kaybettigim. saysam sigmaz buraya da konu disidir ve hicbirisinde din,milliyet gibi üzerinde durmadigim pek de sallamadigim seyler yok. borges olarak ankarada cok baska bir insanim, burada cok baska. Cunku beni bicimlendiren sahip oldugum toplumsal kosullardir. benim gibi adam disiplinli, isine ve hatta sevgilisine bagli, yari alaman hayat sürüyor, görsem inanmazdim da bambaska bir ben oldum. Özlemim de hep kendimedir.. duygu sömürüsüne girer devami, gecelim.

"Ayrıca "algılamıyorum yaşıyorum" kısmına da takıldım. Yaşarken algılayabiliyorsundur da üzerinden yorum yapabildiğine göre. Bu noktada olayları kendi geçmişinle değerlendiriyorsun. Onlar ise bu kültürün içine doğmuş olan insanlar. Aslında onlar yaşıyorlar sen de deneyimsiz olduğun bu kültüre ister istemez ayak uydurmak durumunda kaldığın zamanlarda yaşıyorsun ve kendince algılıyorsun. O yüzden senin veya benim Modern Batı insanı depresyonu konusundaki algılayışlarımızı "kiminki daha çok" şeklinde br konuya alet etmemiz anlamsız geliyor. Yaşıyor olman orada yaşamadan bir şeyleri algılayabilen insanlardan daha deneyimli olduğun anlamına gelmez. Yaşamak konusunda öylesindir ama üzerinden yorum yapmak anlamında kim daha çok şey biliyorsa ve algılamışsa onun dediği doğrudur. Doğrular da kişiseldir çoğu zaman bu gibi konularda. O yüzden bu konuda konuşmanın da bir anlamı olmuyor."

Orada belirtilen nasil olur da o insanlarin depresyonunu algilarsin sen gibi soruydu. bir baskasinin degil algiladigim kendi yasadiklarimdir. Sürekli disiplinsizligin kol gezdigi her parcasinda sacmalik olan bir sistemde yasayan insanlar genelde buna aliskindir ve irrite edici gelmez. Buraya gelen yabancilar ise bu tuhafliktan yakinir, alisik degillerdir, daha fazla hissederler, daha cok sorun yasarlar gibi. Iste tersini de biz bu sekilde yasiyoruz. sadece ben degil hemen herkes. Oguz Atay cok daha baska ama daha hos bir sekilde aciklamistir, yabancilasmayi yasamadan en birincil sorun gibi üzerinde duran tipik türk aydinina muhtesem bir elestiri getirmisti, link filan bulursam gönderirim daha iyi anlasilmasi adina ama fazla uzadi sanirim.

"Ayrıca kızmamıştım ama sanırım bu yorumu yazmadan önce bana msn'den gelip "Yorum yazacağım ama alınma" demen sende, benim alınıp kızabileceğim gibi bir önyargı yaratmış ve okuduklarını o gözle görmüşsün. Temin edebilirim kızmadığıma. Gülümsedim sadece bazı yerlerde. Onun dışında o sıralardaki hissiyatım olduğu yerden zerre kadar kımıldamamıştı."

Söyle ki: bir insanin söylemlerine kabaca "ictenlikten yoksun bunlar hep boyle sekerim" kivaminda bir elestiri gelirse ben de düsünürüm. Bu kadar kaba olacak kadar onu sinir eden ne olmustur diye.. Birinci yazdigim kesinlikle agresif degildi. Ki bu tanimin da hissiyatinin kimildanisi hakkinda bir fikir veriyor aslinda. Yani ben gercekten samimi dahi olmasa "ictenlikten yoksun hava atiyor vesaire" kaliplarini kullanmazdim, cok cok sinirlenmedigim vakitlerde..

Neyse efendim, son saniye golü, yabancilasma derken gün bitti :)

Hosca Kalin, Mutlu Kalin.