Jeff Buckley'in Forget Her'ü çalıyor odamda. Sigaramla oturuyorum. Bir de bu ekran ve klavye... Pencerem de açık. Dışarısı soğuk. İçerisi de soğuk. Bir şey dışında her şey soğuk.
Bu şarkıyı dinliyorum son yarım saattir sanırım. Eskiden ne diye dinlerdim, şimdi ne diye dinliyorum diye düşünüyorum. Sonra yine bir şeylere takılıyor aklım. Bakıyorum takıldıklarıma. Sonra Google denen şey ne güzel diyorum. Paranoyalarımı haklı çıkarıyor olması onu güzel yapan şey. Aklımdaki bağlantıların ne kadar doğru olduğunu gösteriyor bana. Bilginin ne kadar acımasız olabileceğini de. Sonra bu şarkı öyle bir fon oluyor ki o aydınlanma anında, öylece kalakalıyorum.
"Don't fool yourself" derken Jeff ben burada kendi kendime söyleniyorum. Sonra Ayça bu blogu okuyunca bana nooldu diyecek biliyorum diye düşünüyorum. Bir şey olmadı. Gece gece içimi döküyorum ama yine sadece benim anlayacağım bir şey yazıyorum. Kafanıza takmayınız...
Sonra işte, şiirlere takılıyor gözüm. Bir şiirlere, bir yazılara, bir de bir resme takılıp kalıyorum gecenin bu vaktinde. Bir daha görmek istemeyeceğim kadar içime yerleştirdiğim şiirler oluyor onlar bir anda. Görmek istemiyorum onları çünkü "forget her" diyor Jeff.
Telefonumun ışığı yanıyor, mesaj geldiğini görüyorum. Birisi bana nerede olduğunu söylüyor. Ben yazmak istediğim hiçbir şeyi yazamıyorum, konuşmam gereken hiçbir şeyi konuşmuyorum. Kuru bir mesajla karşılık veriyorum. Tek kelime güzel bir şey söylemek istemiyorum ama kötü bir şey de söylemiyorum. Sonra bu şarkıyı daha dinlememek üzere dinliyor olmayı diliyorum.
Sarı ışıkları severdim bir de. Şimdi sevmiyorum. Fesleğen de alacaktım kendime, onu da istemiyorum. Günümün Daft Punk'la keyiflenen kısmı dışındaki özeti budur sanırım...
İyi sabahlar.
sesli meram 483 -- հոգաբարձու
1 hafta önce
1 saçmalayan daha çıktı:
:)
Yorum Gönder